Ağrı’da çok şey yazıldı çizildi. Ağrı’da olan aslında çok net.

Çevre il ve ilçelerden gelen vatandaşların, “Bahar Şenliği” adı altında, dağdaki PKK’lılarla buluşturulmasıydı mesele. “Geçen yıl da böyle bir festival açılmış ve sorunsuz geçmişti, bu yıl niye böyle oldu?” soruları yöneltiliyor. Geçen yıl herhangi bir şikâyet yoktu, bu yıl vatandaşların devletten tedbir almasını istemesi üzerine asker, dağdan gelen PKK’lıların halkın içine girmesini önlemek amacıyla güvenlik tedbiri aldı. Şu ana kadar alınmayan tedbirlerin alınmaya başlanması PKK’yı tedirgin etti ve böyle başladı olay. İlk kurşunu kimin sıktığını bilmiyorum. Askerin festivalden bir gece önce önlem aldığı zaten biliniyordu diyor, Ağrı’da dürüstlüğüne ve imanına güvendiğim kaynağım.

Benim Ağrı’da çeşitli kaynaklardan edindiğim izlenim, şikâyetler üzerine askerin bölgeye daha önce gönderildiği yönünde. Bölgeye giden İmralı Heyeti ise itiraz ediyor ve “Festival alanına yakın olan korucu köylerine birkaç gün öncesinden askeri birimlerin yerleştiği ve bölgeye korucu köylerden geçiş yapıldığı bilgisi ulaşmıştır. Dolayısıyla operasyon hazırlığının günler öncesinden yapıldığı anlaşılmaktadır” demekteler.

Görüntülere baktığınızda gerçekten “buluşma” endeksli bir propaganda dönemine girildiğini, daha doğrusu bir saha hâkimiyetinin tesis edilmeye çalışıldığını anlıyoruz. Hükümetin de bu saha hâkimiyetinden duyduğu rahatsızlığı seçim öncesi dillendirdiği ortada. Bu bakımdan meselenin özü; saha hâkimiyetini pekiştirmek ve dağdaki PKK’lıların da seçim çalışmalarına katılımını sağlamak olarak karşımıza çıkıyor.

PKK açısından mesele, bir saha hakimiyeti kurmak ve seçim üstünlüğü elde etmek. Bölgede yapılan uygulamalar doğru uygulamalar değildir. Bunları ifade etmek ve PKK’nın tüm güçlerini seçimlerin kazasız belasız gerçekleşmesi için merkezlerden uzak tutması ve halkın tercihine yönlendirme yapmadan saygı duyması gerekiyor. HDP’nin demokratik siyaset kanallarını kullanan halktan alacağı oyla yüzde 10 barajını aşması Türkiye’nin hayrınadır; ama bunu PKK’nın desteği olmadan başarması şart.

Diğer taraftan, “Asker içinde operasyon emri vermeyen valilerin kararlarının arşivlendiği düşünüldüğünde, acaba bu ve benzeri olaylar üzerinden bir operasyon emri zorlama bir amaç mı taşıyor?” türü sorular da akla geliyor. Açıkçası kuvvetli delillerin de olduğunu biliyor ve tedirgin olduğumu da ifade etmek istiyorum.

Öte yandan, beni tedirgin eden başka bir şey de askerin günler öncesinden orada olduğu varsayımını kabul edersek, “PKK aşağı inmekte neden ısrar etti?” sorusu da cevaplandırılmayı bekliyor.

Hiç kimse kusura bakmasın; ama 6-7 Ekim’de olduğu gibi burada da oyunu halk bozdu ve sürece sahip çıktı. Eğer halk olmasaydı, mesele PKK ve asker arasında kalsaydı, Allah korusun biz şimdi cenazeler üzerinden Çözüm Süreci’nin nasıl bitirildiğini ya da bitirilmeye çalışıldığını konuşuyor olurduk. Ya da valilerin nasıl operasyon emri vermeyeceklerini…

Hükümet ve HDP’nin elinde tarihi bir fırsat var. HDP tam da böyle bir olayda ve daha güçlü bir şekilde, PKK’nın elindeki silahı Türkiye’de bıraktırabilirse öyle inanıyorum ki, yüzde 15’e yakın bir oy alabilir, bu çağrıyı yapması bile siyasetini güçlendirebilir. Aynı şekilde hükümet de bütün bu ve benzeri yaşanacak olaylara karşı Çözüm Süreci’ne bağlılığını daha güçlü vurgulamalı ve bağımsız heyetlerin raporlarına daha çok önem vermelidir.

Biz biliyoruz ki, “Yeni Türkiye’nin ikinci atılım dönemi ancak Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşmasıyla mümkündür. Yeni Türkiye’nin anahtarı dün de Çözüm Süreci’ydi bugün de. Bunu hepimizin görmesi gerekiyor.