Geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu her hâlinden seçimlere yönelik taktik bir adım olduğu belli olan başörtüsü ile ilgili yasa teklifi çıkışını yaptı.

Ortaya çıkan yasa teklifi her yöne çekilebilecek hatta kötü niyetlilerin elinde bir başörtüsü yasağına zemin oluşturabilecek kadar zayıf, gayr-ı ciddi ve çalakalem yazılmış müphem bir metindi.

Yani günün sonunda dağ fare doğurdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan buna rağmen Kılıçdaroğlunun bu hamlesini gördü ve başörtüsü özgürlüğünü güvence altına alacak olan bir Anayasa teklifi ile cevap verdi.

Erdoğan’ın yasa yerine Anayasa değişikliği çıkışının gerekçesi açıktı.

Böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktu. Zira bu yasak haddizatında yasal bir dayanağı olmamasına rağmen vesayet odaklarının uygulamalarıyla ortaya çıkan bir oldubittiydi.

Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yasağın aslında bir zihniyet meselesi olduğunu vurguluyordu.

Ama illa bir yasal güvence olacaksa, bu bir Anayasa maddesi olmalıydı ki yarın kolayca aksine bir adım atılamasın.

Anayasa teklifine CHP’den gelen çelişkili cevaplar Kılıçdaroğlu ve CHP’nin kafası karıştığını gösteriyordu.

Kılıçdaroğlu’na içeriden yoğun eleştiriler geldi.

Kimisi kapanmış bir meseleyi tekrardan kaşıyarak Kılıçdaroğlunun iktidarın elini kuvvetlendirdiğini, kimisi ise ekonomik meselelerden kimlik meselelerine geçmenin taktik bir hata olduğunu dillendirdi.

Ama önemli bir kesim de “ninemizin örtüsü başörtüsü iyidir, siyasal sembol olan türban kötüdür tarzı basit ama kemikleşmiş Kemalist teraneleri tekrarladı.

Kılıçdaroğlu ve CHP’nin daha dün sayılabilecek bir dönemde başörtüsü ve özgürlükler konusundaki canhıraş muhalefetini hatırlayan muhafazakâr seçmen ise Kılıçdaroğlu’nu samimi bulmadı.

Yani Kılıçdaroğlu ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildi.

Zira Kılıçdaroğlunun muhafazakâr seçmenin en önemli travmalarından biri olan başörtüsü yasağı ile ilgili attığı adım, soruna dair yüzeysel bir okumanın ürünü.

Beş sene önce mahkeme kapılarını aşındıran bir siyasi parti ve onun liderinin atması gereken adım, muhafazakâr seçmene yönelik kuru bir özür ve yasa değişikliğinden ziyade geçmişi ve bu yasağa zemin hazırlayan ideolojisi ile yüzleşmesidir.

Yani aslında başörtüsü yasağı meselesinde Kılıçdaroğlu’nun muhatabı muhafazakâr seçmen değildir. Kılıçdaroğlu bu meseleyi kökten çözmek istiyorsa öncelikle kendi tabanını sahici bir yüzleşmeye ikna ederek dönüştürmelidir.

Bu yüzleşmenin nasıl olması gerektiğini ise bir sonraki yazımıza bırakalım.