Batı medyası, bir süredir, Türkiye’de aralarında çok sayıda gazeteci ve akademisyenin de olduğu muhaliflere karşı büyük çaplı baskı, sindirme ve cezalandırma yapıldığı şeklinde ajitatif bir kampanya yürütüyor. Elbette bu kampanyada, Batılı ülkelere sığınmış FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin mensuplarının da ciddi bir katkısı var.

Geçtiğimiz günlerde BBC’de yayınlanan HardTalk programına katılan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, bu uluslararası örgütlü kampanyanın muhatabı oldu. Stephen Sackur isimli programcı son derece saygısız bir şekilde, konuğunun cevabını dinleme zahmetine katılmadan, peş peşe sorduğu sorularla kendince Gülnur Hanım’ı sıkıştıracağını düşünüyordu. Fakat, Gülnur Hanım, ülkemize karşı savaşan teröristlere toz kondurmayan bu sunucuya gerekli cevapları vermekle kalmadı; İngiltere’nin terörle mücadele yöntemlerini anlatarak, İngiliz televizyonunda adalet dersi verdi. Her ne kadar BBC, Türkçe edisyonunda bu bölümleri sansürleyerek yayınlasa da…

Batı medyası, acaba New York ya da Londra’da bir grup akademisyen, ABD ve İngiltere’nin DAEŞ’e karşı yürüttüğü operasyonları protesto eden; terör elebaşı Bağdadi’yle ve örgüt mensuplarıyla barışa yanaşmadığı için kendi devletlerini katliam yapmakla suçlayan bir bildiri kaleme alsaydı, bunu nasıl haberleştirirdi? Bu kişiler, terörü övdükleri iddiasıyla yargılansalardı, bunu bir insan hakkı ihlali olarak mı görürlerdi; yoksa terör mağduru insanların hakkını ihlal ettikleri için öfkelenirler miydi?

Türkiye, PKK ile YPG’nin aynı olduğunu; yeni isimlerle piyasaya çıkan bölücü terör örgütünün isim değiştirse de, gerçekte tek bir yapı olduğunu her fırsatta söylüyor. Aslında, Batılılar da bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyorlar.

Nijerya’da bir terör örgütü var: Boko Haram. Örgüt, DAEŞ’e katıldığını ilan ettiği için Batılılar tarafından onun bir parçası kabul ediliyor. Birisi Afrika’da, diğeri Irak ve Suriye’de olan iki örgüt, coğrafi uzaklık sebebiyle aralarında muhtemelen organik hiçbir bağ olmamasına rağmen, ideolojik olarak aynı olduğu ve aynı lideri kabul ettiği için tek bir yapı olarak görülüyor.

Peki, Türkiye topraklarında ve 900 kilometrelik sınırının hemen yanında faaliyet yürüten, aynı terörist başını (Abdullah Öcalan) lider olarak kabul eden, örgüt lider kadrosundan, mensuplarına kadar aynı olan PKK ile YPG’yi nasıl ayırıyorlar? PKK’yı terörist olarak nitelerken, aynı örgütün, hem de aynı topraklarda faaliyet gösteren, “kardeşi bile değil” bizatihi kendisi olan YPG’yi nasıl olur da terör örgütü olarak kabul etmezler?

ABD, 11 Eylül’den sonra dünyanın farklı bölgelerinden El Kaide mensubu olduğu iddiasıyla ilgili-ilgisiz yüzlerce insanı CIA’nın kargo uçaklarıyla kaçırıp Guanatamo’da yıllarca işkence etmişti. Bu kişilerin büyük çoğunluğunun örgütle ya da 11 Eylül saldırılarıyla hiçbir alakası olmadığı yıllar sonra, hem de ABD mahkemeleri tarafından tescil edilmişti.

Batılı devletler ve masumları terörist olarak yaftalayan “özgür olduğu iddia edilen” medyaları, gözlerimizin içine baka baka işledikleri bu büyük suçlardan dolayı asla pişmanlık duymadılar. Şimdi, 40 yıldır insanımıza en vahşi yöntemlerle saldıran teröristlere karşı diz çökmediğimiz için bizi suçluyorlar.

PKK, Diyarbakır’da, Hakkâri’de çukurlar kazıp mayınlar döşeyerek, polisimizi ve askerimizi katletti. Tarihi şehirlerimizi yağmaladı, insanları tehdit ederek evlerini terör yuvalarına dönüştürdü. Fakat Batı medyası, bu cinayet şebekesini ve bildirileriyle, eylemleriyle, terörist cenazelerinde döktükleri gözyaşlarıyla teröre arka çıkan sözde akademisyenleri eleştireceği yerde, onları adalet önüne çıkaran Türkiye’yi suçluyorlar.

Pişkinliğin bu kadarına da pes.