Ne zaman bir filmi sadece bir film olarak ele alabileceğiz? Elbette hiçbir zaman. Zira bir film hiçbir zaman bir film değildir. Olmadı. Olamaz. Olmamalı…

Mecid Mecidi’nin “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” (s.a.v.) filmi etrafında dönen tartışmalar bitmek bilecek gibi değil. Sosyal medya sayesinde herkesin film eleştirmeni ve sinema uzmanı olmasına alışmıştık da, sinema eleştirmeni dedektörü vazifesi görenler ve sinemadananlamayangiller’i bulup ifşa etmenin dayanılmaz hafifliğini dayanılmaz polemiklere bağlayanlarla da son dönemde tanıştık.

Alışıyoruz. Alışacağız. Da, mesele anlaşamamamız…

Anlaşmak istemeyenlerin bir meseleyi farklı pencerelerden konuşarak aynı şeyi konuşuyormuş gibi yapmasını çözemiyoruz. Çözemeyeceğiz. Çözülemez. Çözülmesin…

Neyse, bu artık bizim gerçeğimiz. Meselemize dönelim…

Malumunuz, filme dair teknik ve içerik eleştirisini daha önce bu satırlarda neşretmiştim. Filme dair fikrim değişmedi, değişmez. Mecidi’nin kaşesini taşıyan Mecidi’siz bir film ile karşı karşıyayız. Benim için hayal kırıklığı. Filmdeki Şia etkisi de malum. Şii bir devletin Şii bir yönetmene çektirdiği filmde bu kadar etki olması kaçınılmaz. Fekat bir propagandadan bahsedemeyiz. Bu film bir proje ise başarısız. Projelendirenlerin kendini gözden geçirmesi gerek.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tasvir edilmesi meselesi çoğunluğun kırmızı çizgisi… Çocukluğunun parça parça tasvir edilmesi bir bütüne işaret ediyor elbet. Filmi izleyen herkesin gözünde bir sima canlandı. Prensip olarak bu meseleye karşıyım. Filme kattığı bir şey de yok. Aksine filmi zayıflatan unsurlardan.

Filmde pek dikkat çekilmeyen ve alttan alttan işlenen bir ‘Yahudi karşıtlığı’ da var. Ya da daha doğru ifadeyle ‘Siyonizm karşıtlığı’. Peki bu kötü bir şey mi? Aksine, alkışlanacak bir şey. Dünyanın kanını emen, Müslümanların canına okuyan bir canavarın eleştirilmesi takdir edilir.

Filme dair eleştirilerin Diyanet açıklaması bağlamında yeniden ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Mecidi’nin, filme ortaklık görüşmelerinde Türkiye ile anlaşma aşamasına geldiğini, son anda usule dair bazı sıkıntılar sebebiyle olmadığını biliyoruz. Haliyle, proje olan bir filme ortak olma seviyesine geldiysek, ciddi sorunumuz var demektir.

Diyanet’in açıklamasında filme dair eleştiriler gayet makul şekilde dillendiriliyor. Büyük oranda katılıyorum. Lisan-ı münasip ile “Filmde Şia etkisi var” deniyor. Buna zaten şüphe yok. Lakin bu, filmin proje olduğunu göstermez. Fekat tartışmaların mezhep temelinde yürümesi sakıncalı.

Misal; Suriye meselesinden önce (yani filmin hazırlıklarının başladığı süreçte) bu film vizyona girseydi tepkiler bu denli büyük ve mezhep temelli olur muydu? Elbette hayır. Dolayısıyla konjonktürel bir duygusallığın ürünü olarak dilimize yansıyan bu tutum bize bir şey kazandırmaz.

Mecidi’yi bilen bilir. Proje adamı olacak biri değil. Toprağının, inancının, kültürünün filmde kendini göstermesi kadar doğal bir şey olamaz. Bunu ne denli propagandaya çevirdiği önemli. Ve bu noktada Mecidi’nin hakkına girmemek lazım.

Netice-i kelam…

Filme dair olumsuz eleştiri dile getiren ilk isimlerdenim. Fikrim hala aynı. Fekat mezhep temelli tartışmanın ne bize, ne de bizden görmediklerimize faydası var. Konjonktürel duygusallığa kapılmadan filmi dövelim, varım. Mecidi’yi, Mecidi sineması adına pataklayalım. Ama fazlasını yapmayalım.

Memleketimizde bile proje olan onca şey yaşanırken ve sessiz kalınırken, mesuliyetölçerlerimiz kırmızıya vurmazken, bu filme bunu yapmamalıyız.