Aklıselim ve kalbi selim vatandaşlarımızın kaygıları hep aynı oldu. Seçime sadece geçim kaygısı ile bakmadılar. Çünkü henüz kendi aklımızla ve kimliğimizle iktidarı ele almış değildik. Özgürlüğe giden yolun başındaydık.

Önce Anayasa ve Anayasal sistemlerin değişmesi ve bizi ait olması gerekiyordu. Milli ve yerli üniversitemizi, çözüm ve bilim üreten yükseköğretim sistemini ve kendi eğitim modelini oluşturmalıydık. Bilgi yükleyen ve sınavlara hazırlayan değil; aklıselim, kalbi selim ve zevki selim sahibi kılacak bir eğitim müfredatı ve okullarımız olmalıydı. Bu eğitim akılla birlikte kalbi beslemeliydi. Aynı zamanda sanat ve meslek öğretmeliydi. Üç merkezli bir yapısı olmalıydı.

O günler yaklaştı mı? Öyle ümit ve temenni ediyoruz. Yeni dönemin rotasını bu yöne çevirmesini bekliyoruz.

Bu seçim sürecinde neler yazıldı neler! Neler söylendi! Ne dualar edildi! Bir kısmına şahit oldum.

Siyasi konularla ilgilenmediğim halde, tanıdıklardan mesaj bombardımanına uğruyordum. ‘Senin çevren çok, bunu da paylaş’ diyorlardı. Belli ölçüde dostlara tercüman ve ayna olmaya çalıştım gerek sosyal medyada ve gerekse başka platformlarda.

Ancak yansıma ve pansuman tedbirlerle değil, kök sorunlarına, uzun vadeli çözümlerine, uyutulduğumuz noktalara dikkat çekiyordum. Kimlik ve kişilik kazandıracak; bilim ve eğitim ile aklımızı başımıza alacağımız bir eğitim ve okullar meselesine dikkat çekiyordum yazılarımda. Kökten çözülmezse yapılanlar pansuman tedbirlerden ibaret kalıyordu.

Görüyordum ki biz problemlerin aslında ve köküne değil yansımalara odaklanmıştık. Gerçek çözümleri ele alan yok denecek kadar azdı. Uyut/ulma çok derindi. Yanlış yerlere bakıyor ya da baktırılıyorduk.

 Ülkemizde seçimler neden böyle hayat-memat meselesi halini alıyordu? Neden siyasetle ilgilenmeyen normal vatandaşlarımız bile gayrete geliyordu ve telaş içindeydi?

Vatandaş şunu görüyordu: 15 Temmuz dalgası gibi dışarıdan güdümlü yıkıcı bir “kasırga” üzerimize geliyordu adeta. Normal bir seçim süreci değildi bu. Sadece 15 yılın kazanımlarını değil, 15 Temmuz’un kazanımları, PKK’ya karşı elde edilenleri de yok olabilirdi. Esnaf ve yatırımcılar tedirgindi. Birçok alanda hayat adeta durmuş, beklemeye geçilmişti.

Çünkü İktidar adayı partiler yapılamayanı yapmaya, alternatif olmaya gelmiyordu. Onlardan bir kısmı “yıkmaya” geldiklerini açık açık söylüyorlardı.

Vatandaş kısmen de şunu anladı: Bize ait olmayan bu anayasal sistemlerle ülkenin önü kapatılmıştı. Yolsuzluğa, yandaşlığa dayalı; karmaşa çıkarmaya dayalı bir yapılanmaydı bu. Liyakat esaslı, hak ve adalete dayalı bir yapılanma değildi. Örneğin YÖK sistemi ile üniversiteler kanunu ile bilimi ve araştırmayı bitirmiş durumdaydınız.

“Yanlış mekanizma” ile “doğru işler” yapamıyordunuz. Örneğin “merkezi sınavların” belirleyici olduğu şu ortamda eğitimin (niteliğini) içini kolayca boşaltabiliyordunuz. Yetkin uzman işi bilenleri değil gözü açıkları hükümran eden bir sistemdi.

Başkanlık sistemi boşlukları doldurabilecek miyiz? Bekleyip göreceğiz. Gerekli reformlar ve dönüşümleri için bir milat olmasını diliyorum.

Eğitim ve okullarla ilgili söylediklerimizin ne kadar doğru olduğu şu son seçimde gençlerin tercih ve eğilimleri açık bir şekilde ortaya koydu. Onların büyük tabloyu görecek ferasetten mahrum bir şekilde yetiştiğini gösterdi.

Sorunları yanlış, eksik, üstü örtülü halden, ne olduğu belli olmayan biçimden kurtarmaya çalışıyorum. Önce doğru soruları sormaya, sonra da o sorulara ortak akılla ve beyin fırtınası yöntemleriyle cevaplar aramaya çalışıyoruz.

Aldanmaya ve takma akıl ile başkalarının fikirleri ile harekete artık son. Özellikle eğitim ve bilim alanında kendi Milli Eğitim modelimizi, kendi milli müfredatımızı ayağa kaldıracak ruha ve dirayete sahip yeni kadroların işbaşı yapması en büyük beklentimiz.