İnsan bazen konuşacak söz, yazacak cümle bulmakta zorlanıyor. Ne dese faydası yok ve ne yazsa yetmeyecek; bunu bildiğinden susmayı tercih etmek istiyor ama olmuyor ki, susmuyor, susamıyor. Üstadın dediği gibi “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…”

Sanırım bu hal tam da ve benim için belki de ilk defa “sözün bittiği yer”

Son olanlar ve milletçe yaşadıklarımızdan sonra açıkçası birkaç gün kendime gelemedim. Bu topraklar üzerinde yaşayan neredeyse herkesin de benim gibi hissettiğini biliyorum. Herkesin boğazında bir düğüm ve içinde bir ateş, yanan ama yakmayan bir ateş. İdlib’den gelen şehit haberleri bütün bir milletin gönlüne bir yumru oldu da oturdu. Bir kez daha acıyla yoğrulmak ne demek ve bu milletin evladı olmak ne demek anladık hepimiz. Hepimiz değil aslında içinde kin, nefret ve saçma dünyalık çıkarlar olmayan herkes anladı. Ama bazıları acıdan nemalanmaya ve ısrarla bundan da kendilerine bir çıkar sağlamaya çalıştı ve çalışıyorlar.

Merhum Necmettin Erbakan Hoca, “Bir gün Suriye karışırsa bilin ki hedef Türkiye’dir” diye söylemişti. Elbette ki bu bir feraset. Ama aslında gözümüze sokar gibi karşımızda duran bir hakikat de bu. Adım adım önümüze sürülen ve gittikçe bize de bulaşan bir belanın ortasında durup da “bana ne” diyemeyeceğimizi en azından milletin kahir ekseri biliyor ve anlıyor.

Bir de bu topraklarda yaşayan ama bu topraklardan olmayan pis bir ur gibi, kurumayan bir çıban gibi duran azgın bir azınlık var. “Suriye’de ne işimiz var?” diyenler de onlardı. “Bu mültecilerin burada ne işi var, defolsun gitsinler” diyenler de onlardı. Şimdi de kapıları açınca “Bu mültecileri böyle ortada bırakmak insanlık mı, nereye gönderiyorsunuz?” diyenler de “Suriye’de askerlerimiz operasyondayken “Suriye’den elinizi çekin” diyenler de aynı adamlar. Işık ne yandan gelse o yana dönüyor, kim gel dese ona koşuyorlar. Bir kez de devletin yanında, milletin yanında olmuyor ve olamıyorlar.

Anlamıyorlar biz gitmezsek ve yılanın başını ezmezsek zehrini her bir yana salacağını ya da aynı zehir onların da içinde dolaşıyor. Bilmiyorum ama bu kadarına da katlanılmıyor.

Allah dünyanın vicdanı, merhameti ve insanlığı olan devletimizi, milletimizi, askerimizi korusun. Zira biz olmazsak dünyada merhamet, insanlık ve vicdan kalmayacak. Yıllardır ekmeğimizi bölüştüğümüz, mazlumdur deyip de ellerinden tuttuğumuz mültecilere “modern” Avrupa’nın reva gördüğü muameleyi ve insanlıktan ne kadar nasiplendiklerini birkaç gündür olanlardan anlıyor olmamız gerekir.

Allah bu mübarek vatanda ezan sesini dindirmesin, zalimlere korku mazlumlara umut olan bayrağımızı indirtmesin ve dünyaya merhameti, insanlığı götüren Mehmetçiğimizin ayağına bir tek taş olsa değdirmesin.

Şehitlerimizin makamı mübarek olsun.

Devletimiz daim olsun…