İnsan bu zamanda, böyle bir zamanda ne yazacağını ya da ne yazması gerektiğini tam olarak kestiremiyor. Bir tek benim ya da bir tek memleketin meselesi değil dünyanın ve bütün insanların meselesi belli zaten. Ve en nihayetinde bir köşe yazısı yazacaksanız şu anda her birimizin meselesi olan bu salgından bahsetmeden yazamıyorsunuz.

Sanıyorum üç ya da dördüncü yazım bu korona üzerine yazdığım ve belki de bu yüzden aynı şeyleri yeninden söylemekten çekinsem de bu mevzudan uzak kalmam da mümkün değil.

Şunu bir kere daha ve ısrarla yazmam lazım ki pek çok ülkenin bu salgın karşısında göstermediği dirayeti ve hassasiyeti devlet ve millet olarak gösteriyoruz. Ama aradan çıkan bazılarını, hem de memlekette bir makam bir mevki sahibi olmuş ama tek bildiği kemikleşmiş muhalif bir tavır olanların gözlerine mil çekilmiş, akılları kiraya verilmiş, vicdanları iğdiş edilmiş olduğunu görmek acı veriyor bana. “El insaf” diyorum kendi kendime. Gözümüzün önünde tüm gayretiyle çırpınıyor bu durumda görevli ve sorumlu olanlar. Ve bir hataları olsa, bir kusurları çıksa da meydana döksek diye bekliyorlar.

Şaka değil, insanlar ölüyor. Birilerinin babası, birilerinin annesi, birilerinin evladı… Ölüm her an yanı başımızdaydı ve her an bilmek hissetmek gerekiyordu ama şu zamanda bunu her birimiz daha fazla ve daha yakın hissediyoruz. Ama tuhaf olan bir şey var. Biz hâlâ kavga ediyoruz. İnsanlar ölüyor ve biz ellerimizi birbirimizin boğazından bir türlü çekmiyoruz.

En azından şu zamanda böyle bir durumda; aciz olmanın ne demek olduğunu çok iyi anladığımız ya da anlamamız gereken bu anda şu saçma kavgalarımızdan vazgeçmeyelim mi? farkında mıyız ya da değil miyiz bilmiyorum ama bütün dünya bizim zannedecek bir hale gelmişken gözümüzle daha göremeyeceğimiz kadar küçük bir “şey” bize acziyeti öğretiyor. Hürriyetimizi elimizden o küçük “şey” alıyor, rahatımızı korkuya o küçük “şey” döndürüyor, o küçük “şey” karar veriyor şu anda ne yapacağımıza, nasıl yapacağımıza, ne kadar yapacağımıza. (Hepsinin asıl failinin Allah olduğunu elbette biliyor ve inanıyorum ama bir sebepse eğer işte sebep olan şey küçük ve gözle görülmeyen bir virüs) Ama biz yine bin bir sebep bulup kendi kibrimizi her şeyin üstüne çıkarıyoruz ve kavga ediyoruz yine. Garip, vallahi çok garip…

“Sokağa çıkma yasağı” gelsin diyenler var ya gelir mi gelmez mi bilmem ama bence bazılarına konuşma yasağı da gelsin, sosyal medyada bir şeyler yazma yasağı da gelsin, insanlara oradan buradan bir şey yazıp da korku salan, bu zamanda bile ayrıştıran, nefrete düşürenlerin ellerine, dillerine de bir mühür vurulsun mesela.

Ya biz meseleyi tam olarak anlamıyoruz ya biz böyleyiz ve fazlası olamıyoruz ya da ölmek denen şeyi bayılmak sanıyoruz.

Yani avazım çıktığınca bağırıp “bir susun Allah aşkına, bir durun… Yeter” diyesim var. Ama susmuyor, durmuyor, yetmiyor ve yetinmiyorlar.