Bu vahşetten, cinayetlerden, kontrolsüz soykırımdan almamız gereken o kadar çok ders var ki…

Konfor alanımızı sorgulamak.

Tükettiğimiz zamanın kime yaradığına kafa yormak!

Tercih ettiğimiz markaları seçerken gösterdiğimiz hassasiyet.

Eğitim sistemimizin millî bir yapıya kavuşturulması özlemi.

Ekonomiye bakışımızı yeniden yorumlamak.

Beslenme alışkanlıklarımızın işe yaramadığını öğrenmek.

Buluşma noktalarımızın tehlikeli mekânlar olduğunu fark etmek.

Sınırsız özgürlük safsatasını gözden geçirmek.

İnsan hakları bildirgelerinin kocaman birer masal olduğunu acı örnekleriyle öğrenmek…

Hafızası silinmiş, tarih şuuru çalınmış, coğrafya kültürü talan edilmiş, mankurtlaştırılmış, muhakeme gücü iğdiş edilmiş kalabalıkların acilen ıslah edilmesi gerektiği gün gibi ortada.

Gönüllülük esasına göre başlayan bir “boykot” bile, “satın almama” üzerine ortaya konulan bir tavır bile ekonomik dengeleri nasıl etkiledi birlikte gördük.

Eğer biz, “biz” gibi davranabilirsek, bazı “gerçekleri” sorgulamayı öğrenirsek üstesinden gelemeyeceğimiz problem yoktur.

Bunu net olarak gördük/görüyoruz.

Siyonist markaların ürünlerinde tarihte görülmemiş indirim kampanyaları uygulanıyor.

Bu tuzağa da düşmeyeceğiz tabii ki.

Oyun daha yeni başlıyor!

Coğrafyamızda başlayan boykot birilerini hayli ürkütmüş olacak ki, açıklama üstüne açıklama yapıyorlar.

Küresel marka olmanın gereğiyle hareket ettiklerini söylüyor, her bölgede farklı yatırımcıyla çalıştıklarını mazeret olarak öne sürüyorlar.

Soru şu:

Bu markanın/markaların finalde sahibi kim?

Bütün “kasalar” hangi “keseye” çalışıyor?

Paralar nereye akıyor?

Biz ona bakıyor ve onu söylüyoruz.

İsrail askerlerine yiyecek içecek temin etmediklerini, bağış yapmadıklarını söylüyorlar. Arafta olan, aklı karışan tüketiciye de “yem olsun” diye Filistin’e de bağış yaptıklarını aktarıyorlar.

Zinhar yalan.

Hem de kuyruklu yalan!

İnsanların gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.

Tanrı’yı kandırmaya çalışanlar, sana ne yapmaz ki! Hangi yalanı söylemez ki!

Siyonist İsrail askerleri, sizin markalarınızla cephede poz verdi mi, verdi.

Cephedeki asker kumanya ile beslenir, suyunu matarasından içer.

Sizin logolarınızla donatılmış janjanlı ambalajlardan çıkartılan dumanı üstünde hamburgerler soykırımcı, işgalci sürünün fertlerine gökten mi indi yoksa!  Kim gönderdi bu paketleri?

Utanmasalar, “motokurye Sina Çölü’nde yolunu kaybetti” diyecekler!

Sizin logolarınızı taşıyan, size ait “yıldızlı bardaklarla” poz verenler, kanla karışmış o içecekleri tüketenler İsrail askeri değil de nedir, kimdir bunlar?

Kimi kandırıyorsunuz?

Pes etmek yok, gevşemek asla!

Boykota devam.

Hep söylüyorum; siyonizm, gücünü insanların kanından beslenerek elde ediyor, ekonomik gücü elinden alınırsa bunların şımarıklığı son bulacak.

Bu kadar!

Temizlik ürünlerinden kişisel bakım ürünlerine, gıda ürünlerinden teknolojik ürünlere, ev tekstilinden otomotiv sektörüne, ayakkabı çeşitlerinden oyuncak sektörüne, soğuk-sıcak içeceklerden giyim markalarına uzanan geniş bir yelpazeden bahsediyorum.

“Yumuşatıcı” diye pazarladıkları kimyasallar kalpleri kaskatı hâle getiriyor.

“Rahat” diye pazarladıkları ayakkabılar seni, kardeşine ulaşmaktan alıkoyuyor.

“Lezzetli” dedikleri tüm ürünlerin mayasında “kan bulaşığı” var artık.

“Haz”dan anladıkları öldürülen masumların, parçalanmış cesetlerin görüntüsünden elde ettikleri keyiften başka bir şey değil!

Vicdanının sesine kulak ver; alma, aldırma bu siyonist markaların ürünlerini. Yerli olanı tercih et, özel markalı ürün kullan, yerel ürün götür evine. Olmadı, evde üret. Ne yaparsan yap; ama alma bu ürünleri.

Çünkü bu ürünlerin hepsinde kan var.

Kardeşinin kanı hem de!