Büyüklerden birisi cemaate sormuş:

-Cennete ihtiyacı olan var mı?

Hepsi birden haykırmış;

-Olmaz mı? Hepimizin ihtiyacı var tabii ki hocam.

-O hâlde neredesiniz? Dünyadaki cennet bahçelerinde olmazsanız ahiret cennetinde olabilir misiniz?

-Dünyadaki cennet bahçeleri nereler, diye sormuş bu defa cemaat.

-Onlar, Allah'ın zikredildiği mekânlardır. Camiler, sohbetler, zikir meclisleri… Hayır işleri vs. Siz buralarda olmadıkça bilin ki, ahiret cennetini kazanamazsınız. Yine bilin ki o zaman dünya sizi yutmuştur. Ömrünüz heba olmuştur.

- Efendimiz (s.a.v): “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman onlardan istifade edin,” buyurdu. Ashab-ı Kiram da (r.a.); Cennet bahçeleri nerelerdir Ya Rasulallah?” dediler. Efendimiz (s.a.v) ise: “Zikir halkalarıdır,” buyurdular. (Tirmizi, Daavat 82. H. 3510. A. b. Hanbel, Müsned, c. 3 sh. 150)

ALLAH’I ANMAK

Yüce Rabbimizi anmak, daima O’nu hatırda tutmaktır. Yani unutmamaktır. Unutmamak ise daima O’nun emrettiklerini yapmak, yasak kıldığı şeylerden uzak durmakla mümkündür. Bu da insanda her an Rabbini zikretme hâlini getirir. Kalbi buna iyice alışır. “Ellerim kârda, gönlüm Yâr’da” diye ifade edilen hâl de budur. Allah Rasülü (s.a.v.) Efendimizin “Gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz,” (Buharî, Menakıp, 24; Müslim, Babu salati’l-leyl) ifadeleri bu hâli haber verir. Onun için âlim ve salih kimseler bu güzel hâli kazanmanın peşine düşerler. İşte buna işaret eden bir ayet-i kerime:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." Al-i İmran Suresi, 191. ayet.

Buna dair ayetlerden bir kısmı da şöyledir:

“Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” (Araf Suresi, 205.)

“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” (Ra'd Suresi, 28.)  

“Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklardan (fahşadan) ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45)

“Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.” (Ahzab Suresi, 41) 

MELEKLERİN MEKÂNLARI

 “Bir grup, Kitâbullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekînet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar.” (Müslim, Zikir 38, 2699; Ebû Dâvud, Salât 349, 1455; Tirmizî, Kırâ'at 3, 2946)

İşte cennet bahçesi. Acaba bizler bu bahçeleri kazanıyor muyuz yoksa kaybediyor muyuz? Şu hadis-i şerifteki benzetmeleri iyi idrak etmek lazımdır:

 “Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar."

"Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir." (Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 1)

“SADIKLARLA BERABER OLUNUZ!”

Bilelim ki Allah yolunda kazanç elde etmenin ve başarılı olmanın yolu, birlik-beraberlikten ve yardımlaşmaktan geçer. Bunun için de sohbet arkadaşlığı gereklidir. “Sadıklarla beraber olun (Tevbe 119)" emrine uymak gerekir ki, işte bu da bu arkadaşlığın devamı ile mümkündür. Bir araya gelmeyen bir ve bir topluluk oluşturmayan insanlar asla bir başarı elde edemezler. Cennet arkadaşları edinmek için sohbet ve ilim meclislerine, vaaz ve hutbelere mutlaka devam etmeli ve omuz omuza, diz dize bu eşsiz cennet bahçelerine daha dünyada iken girmelidirler. İşte bu, kişiye; (Rabbim)   benim Müslüman olarak canımı al ve beni salih kulların arasına kat!” (Yusuf 101) sonucunu getirecektir.

Sohbet ve ilim meclisleri oluyor ama onlar katılmıyorlar. Çağırıyorlar âlimler ama artık doymuşlar, gelmiyorlar. İhtiyaçları kalmamış. Hâlbuki kalp ölür. Kalbi diri tutan, en faydalı gıda ve ilaç zikrullahtır. “İyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur,” (Ra’d, 28). Bunun için, salih kimselerden ayrılık ve uzaklık bitmeyen bir acı olacaktır. Zira onlar sohbetlerinde ve ilim meclislerinde daima kalbi diri tutacak ilim ve hikmet öğretirler. Lokman as bunun için: “Oğlum! Âlimlere iki dizinin üzerinde yaklaş. Onların sohbetlerini dinle. Bil ki; onların sözleri kimya gibidir. Ölü kalpleri diriltir” buyurur.  Bir de; “kişi sevdiği ile beraberdir,” hadisi şerifini hatırlamak gerekir ki, burada beraber olmayan, orada nasıl beraber olacak?

MÜ’MİNLER NEDEN AYRI OLUYOR?

Ne yazık ki karşı gruplar yani ehli küfür ve nifak hemen bir araya geliyor ama mü’minler hep ayrı. Hatta mü’min bildiğimiz adamlar bile onların arasında olup onların kılıcını sallıyor. Bakın onların niyetlerine. Ayet gerçekten müthiş:

“İnsanlardan öylesi var ki, Allah’a dünyevî bir çıkar beklentisi içinde kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki; eğer beklentisi gerçekleşir de bir iyilik görürse gönlü onunla huzura kavuşur, dininde sebât eder. Fakat başına bir felâket gelirse hemen gerisin geri dönüp Allah’a kulluğu terk eder. Böyleleri dünyasını da, âhiretini de kaybetmiştir. İşte apaçık hüsrân budur!” (Hac 11)

Onlara katılanlar bilsinler ki, onlarla beraber olmanın hesabını asla veremeyecekler. Zalimlerle beraber olanlara da ateş mutlaka uğrayacaktır. İşte delili:

“Bir de zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek suretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah'tan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtulamazsınız.” (Hûd 113)

Ama samimi Müslümanlar çoğu zaman ayrı ve uzak. Hâlbuki Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın.” (Âl-i İmran 103)

Allah Rasülü (s.a.v.) Efendimiz ashabını sohbetle eğitmiştir. O’nun verdiği Kur’an ve Hadis ilimleri, onların önce gönüllerine nakşolmuş, sonra da bedenlerinde şekil bulmuştur. O’nun mübarek nazarı her birinin üzerinde dolaşmış ve onlar bu nurdan istifade etmiştir. İşte âlim ve salihlerin sohbetinde bulunmak da ta o günlerin feyiz, bereket ve ilmini yansıtır. Âlimler aynı zamanda salih kimseler ise talebelerini bu mana ve iklimde yetiştirirler. Yoksa uygulamasız ilim insana yük olmaktan ve başkalarının zararını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Onun için âlimlerimiz şöyle derler: “Âlim olmak yetmez, salih de olmak gerekir.”

DÜNYA SEVGİSİ

Gözyaşları içerisinde aşk ve muhabbetle, kalplerden dünya meşgalesini atarak gelmelidir bu meclislere. Dünya sevgisi de ancak bu sohbetlere devamla çıkar insanın kalbinden. Çünkü “dünya sevgisi her kötülüğün başıdır.” (Beyhakî, Şuabu'l-İman 7/338, No: 10501.)

İnsanoğlu hele bir de dünyalığa kavuştuysa. Âh! Ne kadar keyfe gelip kendi hâllerine çekiliyorlar ki insan hayret ediyor. Bakın şu hadis-i şerife:

“Biz Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte otururken uzaktan Mus'ab İbnu Umeyr (r.a.) göründü, bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Resulullah (s.a.v.) onu görünce, (Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı) bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi: "(Gün gelip, sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabakalarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Ka'be gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?" "O gün," dediler, "biz bu günümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibadete daha çok vakit ayıracağız." "Hayır!" buyurdu, "bilakis siz bugün o günden daha iyisinizdir." (Tirmizi, Kıyamet 36, (2478).

GÜZEL BİR EV, İYİ BİR ARABA

Güzel bir ev, iyi bir araba… Sonra güya seçkin insanlar arasına gitmek. Ama oralarda ne komşuluk var ve ne de tanışıklık. Hep zenginlik ve lüks yarışı. Huzur nerede? Çocuklar bile yarışır aralarında giyim kuşam, yeme içme vesairede. Sonra da insan âh eder. Belki cahil denilen kimseler daha çok anne babasına hizmet ederken, o makam ve mansıp sahibi olanların belki pek çoğu anne ve babalarına hizmet etmez. Artık gurur ve kibir vardır. Hâlbuki bir zamanlar yoktu. Allah var etti. Bir düşünse doğumunu, annesinin karnında taşıyışını, dünyaya getirip bakışını… Sonra büyümesini… Sonra da ölümü düşünse… Hesabı düşünse… Ah insan! “Rabbine karşı ne kadar da nankörsün!”

ANNE BABAYA HİZMET

Anne babaya hizmet etmeyenler de nankör tabii ki. İşte ayet-i kerime:

“Rabbin ancak kendisine kulluk etmeni ve ana-babaya iyilikte bulunmanı emretmiştir. Onlardan biri ya da ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara “öf!” bile deme! Onları sakın azarlama! Onlara hep güzel ve iç açıcı sözler söyle!” (17 İsra 23)

İşte varlık, makam ve mansıba rağbetin felaketleri. Hâlbuki onlar tevazu ile Allah yolunda kullanılsa, o cennet bahçeleri böylelikle kazanılsa, fakir ya da orta hâlli insanlar hor görülmeyip aralarında olunsa, işte en güzel sonuca ulaşılır. Zekât ve hayırlarla da Cennetin yüksek mertebeleri kazanılır. Çocuklara ve gençlere yapılan İslami hizmetler Allah’ın Cemalini görmeye vesile olur. Daha iyisi var mı?

Ya dünyalığı ile böbürlenenler? Karunlar, Fir’avnlar, Ebu Cehiller ne oldu? Olduğu hâlde cimrilik yapan Müslümanlar da neler kaybetti? Bunları iyi düşünmek gerekir. Veren el ile veremeyen eli değerlendirmek gerekir. Birinin kazancına diğerinin kaybına bakınız!