Cenab-ı Hakk’ın büyük va’dine ulaşmak için canını harp meydanlarında cömertçe ortaya atan Allah’ın sadık kullarıdır mücahitler. Ölüm acısı tatmadan Rablerine kavuşan o güzel kullar, zaten doğru yola ulaştırılmışlardır. Zira o kullar Allah’ın ismini yüceltir ve nesilden nesile ulaştırırlar. Hem de canları pahasına:

“-Bizim yolumuzda mücahede ederler. Biz onlara elbette (doğru) yollarımızı gösteririz.” 29 Ankebut 69.

Savaş gerektiği zaman ondan kaçanlar ancak münafıklardır. “İbadetinizi yapın, cihadı bırakın” demek ne büyük bir nifak alametidir. Allah Tealâ bunu apaçık belirterek, gazabını şöyle ortaya koymaktadır:

“Kendilerine, “Elinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin” denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca bir de gördün ki, içlerinden bir grup Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korkuyla insanlardan korkuyorlar da, “Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın, bizi yakın bir süreye kadar geri bıraksan olmaz mıydı?” diyorlar. Onlara de ki: “Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır ve size zerre kadar haksızlık edilmez.” 4 Nisa 77.

Hicretten sonra savaş (cihad) izni gelince münafıklar düşmanla savaştan korktular, “Keşke bu emir biraz daha sonra gelseydi” temennisinde bulundular.

Bugün savaş ve cihad anılınca eğer korkuyorsak, bu imanımızın zayıflığını gösterir.

CİHAT

 

Allah yolunda Allah için can ve mal ile savaşmaktır. Allah’ın yüce İsmini kâinata yaymak için yine can, mal, söz, neşriyat ve diğer vasıtalarla çalışmak, gayret etmektir.

Bilindiği gibi Hak ile batıl, iman ile küfür, nûr ile zulmet, inananlar ile inanmayanların mücadelesi Adem’den (as) bu yana vardır. İnsanlık bulundukça da, yani kıyamete kadar da devam edecektir. Bu, mü’minlere açık bir şekilde emredilmiştir:

“(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” 8 Enfal 39.

Şüphesiz ki fitnenin en büyüğü küfürdür. Mü’minlerin asıl vazifesi ise, insanların iman gibi en büyük zenginliğe kavuşmalarını sağlamaktır. İnanan insan kâfirin bile küfürden dönerek, imana ulaşmasını kuvvetle temenni eder, bunun için gayret eder.

VATAN

Vatan nedir acaba? O, sınırlarıyla çevrili, huzur ve emniyet içerisinde yaşadığımız toprak değil mi? Vatan sevgisi tabii ki çok önemlidir ve imandandır. Ancak onunla can, mal, ırz, namus, Bayrak, Ezan, Kur’an gibi kutsallarımız değer kazanır. O olmazsa neyi hayata geçirebiliriz? O halde ona kasteden olursa savaş gerekir:

“-Müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın.” 9 Tevbe 36.

Tabii ki bu savaş için hazırlıklı olmak lâzımdır. Çünkü düşmanlar daima fırsat kollayıp dururlar.

O halde Müslüman bir devlet cihadın şu beş farzını hazır tutmalıdır:

1- Ordu; bütün araç ve gereçleriyle birlikte.

Bu hususta ayet-i kerime apaçıktır:

“-Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Çünkü onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” 8 Enfal 60.

Ayet-i kerimede geçen kuvvetten maksat; savaşta düşmana üstünlük sağlayacak her türlü kara, hava ve deniz kuvvetleriyle, ekonomik güç ve savaş bilgileridir.

2- Bu orduyu sevk ve idare etmeye uygun yetiştirilmiş komutanlar.

3- Disiplinli, imanlı, eğitimli ve cihad için gayretli mücahid askerler.

4- Müslüman halkın ve devletin bu gücü kurmak için harcaması gereken mal ve can fedakârlığı.

5- Her türlü hile ve tuzaklara karşı tedbir…

Başka bir ayet-i kerime ise şöyle:

“-( Ey mü’minler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin. Eğer anlıyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır.” 9 Tevbe 41.

MÜCAHİD VE MÜKÂFATI          

           

Gerektiği zaman mü’minlere cihat farzdır ve bu yolda hazır olana da Mücahit denir. Tabii ki Allah katında mükâfatı da pek çoktur. Yeter ki niyet halis olsun:

“-Allah Teâlâ, Cennet mukabilinde mü’minlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah (cc) yolunda savaştılar. Harp meydanında şehit ve gazi oldular. Bu, Allah’ın öyle bir va’didir ki, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da sabittir.” 9 Tevbe 111

Hangi mü’min canını ve malını, sonsuz lûtuf ve ihsan sahibi Rabbine satmak istemez ki! Onlar ölümsüzlüğe ulaştıkları ve ölüm acısını tatmadıkları için Rablerinden; “bir daha öldürülüp tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülüp, sonra diriltilerek yine öldürülmeyi isterler.” Buhari, Cihat 6

Çünkü onlar ölüler değildirler:

“-Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz onu hissedemez, anlayamazsınız.” 2 Bakara 154.

Allah’ın Rasûlü (sas) Efendimiz’e bir adam gelerek:

“-Hangi insan daha faziletlidir?” dedi. Efendimiz:

“-Allah yolunda can ve malı ile cihad eden mü’mindir,” buyurdu. Buhari, cihad 2.

Ebu Zer (ra) de dedi ki:

“-Ey Allahın Rasûlü, hangi iş daha faziletlidir, dedim. Peygamberimiz; “-Allah’a inanmak ve O’nun yolunda cihad etmektir,” buyurdu. Müslim, iman 136.

Cihad o kadar önemli ki, bakınız bu hususta ki bir hadis-i şerifte, cihad isteği ve gayreti olmayan mü’min hakkında ne buyrulur:

“-Bir kimse gaza etmeyerek ve cihada gitmeyi gönlünden geçirmeyerek ölürse nifaktan bir bölüm üzere ölür.” Müslim, imare 158.

O halde hepimizde cihad, Allah için savaş ve dini yayma istek ve gayreti olmalıdır. Vatanımıza, inancımıza kastedenlere karşı hazır olmalıyız.

Cihadı güzelleştiren ve kıymetlendiren bir hakikat de, onun sonundaki şehitlik ya da gazilik mertebesidir:

“-Âhiret hayatına mukabil dünya hayatını satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürür veya galip gelirse, Biz ona ilerde büyük bir mükâfat vereceğiz. ” 4 Nisa 74.

 

ŞEHÂDET

 

Şehâdet bir mânâ, bir ufuk, bir iştiyâk,

Ey Mehmedim, kaldır başını göklere bak!

Gelen meleklerdir, Muhammed ordusuyla,

Kucaklıyor seni, Firdevsler coşkusuyla…

Semâdan bir nûr iniyor, görüyor musun,

Ak kanatlı süvari geliyor, duyuyor musun,

Bir nazârı İlâhî, gökleri kaplayan,

Şühedâ ordusudur, onu kucaklayan…

Kıpırdayan dudakları Yâsîn’ler okur,

Küfrün  tuzaklarına hezîmetler dokur,

Şu duruşuna bir bakın, nasıl da vakûr,

İşte Mücâhide yakışan, ancak budur…

Al yanakları, ak güller misâli açmış,

İlâhî, rahmetin tâ bulutlardan taşmış,

Sanki bağrıma saplanan, kocaman taşmış,

Baktım ki, göğsümü ıslatan, akan yaşmış…

Âh şehîd, Cennet’tir artık senin müştâkın,

Sevdiği kullardan oldun Cenab-ı Hakkın,

Gördüm ki sen,  nurdan kundaklara sarıldın,

Yüreklerde yüz binlerce hüzün bıraktın…

Al bayrağım rengini, al kanından almış,

Baktım ki, ay yıldızıyla sana sarılmış,

Minareler salâlarda hep seni anmış,

Melekler ordusuyla, cemaatin varmış.

Şimdi bir duâ var, sana dillerimizde,

Hatimler okunur, bunca illerimizde,

Sabrı cemîl olsun, bütün ailenizde,

Şefaatin ulaşsın, arşın gölgesinde…

BEYAZ ATLIM!

Bir Beyaz Atlı geçti gören var mı,

Cihat erlerine katılan var mı,

Hakkın yoluna canı koyan var mı,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!

***

Bu cihan sana dar gelir bilirim,

Beyaz Atlı akıncısın görürüm,

Bir nâran bin küffar yıkar  duyarım,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!

Yıkılmaz kalelerini yıkarsın,

Sancak diken Ulubatlı Hasan’sın,

Hamza’lar ve Ömer’lere hayransın,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!

Hak muhabbetiyle yanan kalbin var,

Âşık olan Rabbine nasıl doyar,

Can ile cânânı bu yola koyar,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!

Sabâ rüzgârı eser derinlerden,

Haber getirir güzel Medine’den,

Allah  razı olsun hem de ebeden,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!

Böyle sevdaya düşman mı dayanır,

Beyaz Atlım daim Hakk’a dayanır,

Kılıcını Hak yolunda sıyırır,

Haydi davran gayri ey Mücahidim!