Türkiye uzun süre hazırlık yaptığı Barış Pınarı Harekâtı’yla birkaç gün içinde hem askeri açıdan sahada hem de diplomatik alanda müthiş başarılar elde etti.

Washington’la ve Moskova’yla yapılan anlaşmalar Ankara’nın bölgedeki rolünü oldukça güçlendirdi.

Elbette gönül daha iyisini arzu eder.

Fakat elde edilen kazanımların “mümkün olanın en iyisi” olduğunu söyleyebiliriz.

Bölgede Amerika ve Rusya’yla aşık atmamıza rağmen eşit koşullarda yarışmadığımızı unutmamak gerekiyor.

Soğuk Savaş döneminin kutupları ve süper güçleri olan her iki ülkenin de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı var ve biz o haktan maalesef mahrumuz.

Şimdi öncelikle anlaşmalara uyulmasını ve teröristlerin belirlenen bölgenin dışına çıkarılmasını sağlamak gerekiyor.

Suriye’de SDG adı altında kendini kamufle etmeye çalışan PKK/YPG, Suriye ordusuna katılmaya hazır olduğunu açıkladı.

Terör örgütünün geçmişte de Suriye rejimiyle güçlü bağlantıları olduğu göz önüne alınınca buna şaşmamak gerek.

Teröristlerin kıyafet değiştirip Suriye askeri kılığında 30 kilometre derinliğindeki bölgenin Rusya ve rejim güçleri tarafından kontrol edilecek kesimlerinde kalması önlenmeli.

Ayrıca Barış Pınarı Harekâtı’yla Türk askerinin ve Suriye Milli Ordusu’nun kontrolü altına giren bölgelerde halkın huzur ve güvenliği sağlanmalı.

Terör örgütü, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde yaptığı gibi muhtemelen Barış Pınarı bölgesinde de bomba yüklü araçlar ile hain saldırılar düzenlemeyi planlıyor.

Suriye’nin kuzeyinden daha geriye çekilecek terör örgütü nereye gidecek?

Okyanus ötesinden gelen açıklamalar teröristlerin Deir ez-Zur bölgesindeki petrol sahalarında Amerika’ya paralı askerlik yapmaya devam edeceklerini gösteriyor.

Fakat PKK/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinden çekildikten sonra gideceği bölgelerde nüfusun tamamını Araplar oluşturuyor.

Dolayısıyla terör örgütünün o bölgelerde tutunabilmesi hayli zor.

PKK/PYD’ye SDG kılıfı giydirilmesinde Amerika kadar Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi Arap ülkelerinin de rolü olmuştu.

Söz konusu ülkelerin Arap aşiretlerini terör örgütünü desteklemeye ikna etmek için kesenin ağzını açtıkları ve aşiret liderleriyle görüşmeler yaptıkları sır değil.

PKK/YPG’ye çekildiği bölgelerde tutunabilmesi için Pentagon’un askeri desteğinin yanında paralı Arap askerlerden müteşekkil bir koruma çemberi oluşturma yönünde bir takım yeni girişimler olabilir.

Rusya’yla yapılan anlaşma uyarınca Rus askerlerinin ve rejim güçlerinin gireceği bölgelerde de benzer bir durum söz konusu.

Rejim güçlerinden ve müttefiklerinden kaçan halk o bölgelerde Beşşar el-Esed’in şebbihasını değil Türk askerini görmeyi tercih ediyor.

Rus askerlerinin ve rejim güçlerinin devriye gezdiği yerler “güvenli bölge” olarak nitelendirilebilir mi?

Katliamdan kurtulan Suriyelileri kaçtıkları kişilerin kontrolündeki bölgelere dönmeye ikna etmek neredeyse imkânsız.

Ahlâki ve insani de değil.

Önümüzdeki süreçte terör örgütünü ve rejim güçlerini kendi bölgelerinde istemeyen Arap aşiretleri mutlaka desteklenmeli.

Suriye’de oyun henüz bitmiş değil.

Bilakis daha yeni başlıyor.