Tarım ve Orman Bakanlığı, yurt içinde üretilen ve ithal edilen gıdaların kontrollerinde uygulanacak maksimum pestisit yani ilaç kalıntı limitlerinde güncelleme yaptı. Amaç ne? Son güncellemeyle birlikte Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlamak.
Hangi ürünleri kapsıyor? Taze sebze ve meyveler, Türkiye’de üretilen baklagiller, tahıllar, çay ve bitkisel infüzyonlar ile hayvansal gıdalarda uygulanacak.
Tamam birçok gıdada limitler aşağıya çekildi, tolerans değerleri azaldı. Burada dikkat çekici bir detay var ki; bazı gıdalar için ilk defa kalıntı limiti belirlendi!
Evet!
“Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” resmî olarak yürürlüğe girdi.
Girdi girmesine ama pratikte nasıl gelişmeler bizi bekliyor? Esas mesele bu soruda!
Tarım ürünlerindeki ilaç tehlikesi, yani zehir kalıntıları ne zaman sona erecek? Bir başka soruyla böyle bir şey mümkün mü?
Bu iş gevşeklik kaldırmaz, suistimale gelmez, yasalarla açıklandığı gibi sonuç vermez. İllaki uygulamada başarılı olmak gerekiyor.
Uygulamada başarı için eğitim, denetim, yaptırım üçlüsünü tavizsiz uygulamak gerekiyor. Ayrıca yasayı vicdanlarda güncellediğimiz gün bu tehlikelerin son bulacağını garanti ediyorum. Değilse, huylu huyundan vazgeçmeyecek, gözü dönmüş fırsatçılar vatandaşı zehirlemeye devam edecektir.
En büyük zararı Türk mutfağı görüyor!
Gıda hilelerinin, pestisit kalıntılarının, taklit ve tağşiş alçaklığının zararları saymakla bitmiyor.
Toplum sağlığına, ekonomiye, sosyal ilişkilere, ticaret ahlakına… Hayatımızın her alanında zararlar veriyor.
En önemli zararlarından biri de Türk mutfağına yaşattığı kayıplar...
Malum olduğu üzere Türk mutfağı; ham maddesi, hazırlanışı, sunumu, tüketimiyle tam bir kombinmasyonlar zinciri şeklinde tezahür eder.
Ancak kötü malzeme, kimyasal katkılı ham madde bu muhteşem yapıya darbe vuruyor. Lezzet silsilesini akamete uğratıyor.
Kem aletle kemalat olmaz dedikleri gibi, kötü malzemeyle kaliteli yemek ortaya çıkmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle zehirli ham maddeyle şifalı yemekler üretmek mümkün değildir.
Kendimizi kandırmayalım.
Eğer Türk mutfağını kurtarmak istiyorsak, iyi aşçılar yetiştirmekle birlikte iyi hammaddeler üretecek çiftçiler de yetiştirmeliyiz.
Zam sağanağı devam ediyor
Asgari ücret tartışmalarıyla aralık sonlarında başlayan zam zulmü devam ediyor. Her ne kadar denetim görselleri servis edilip cezalar yazıldığı açıklansa da bu açıklamalar gözünü karartmış fırsatçılar için bir anlam ifade etmiyor. Zira zam sağanağı devam ediyor.
Önceki yazılarımda fahiş fiyat uygulayan marketlerin oyunlarını sizlerle paylaşmıştım. Bugün bir uyanıklığı daha deşifre ediyorum.
Raf ve reyon değişiklikleriyle soyguna maruz bırakılıyoruz. Her zam döneminde süpermarketler, hipermarketler raf ve reyonlarında değişikliğe gider. Sabah markete bir girersiniz, dün aldığınız ürün yerinde yok, başka bir rafa taşınmış. Ancak bir farkla. Fiyat etiketi değişmiştir. Kafanız karışır, tepki veremezsiniz ve zamanla da alışırsınız… Bu uygulama yıllardır her zam döneminde her market tarafından başarıyla uygulanır.
Mesela 15 Ocak 2024’te 172 lira olan 600 gramlık kaşar peyniri nasıl oldu da 16 Ocak tarihinde 199 liraya fırladı?
Onlarca üründe bu gerçeklik var ve millet olarak soyulmaya devam ediyoruz! İşin en acı yanı ise bizden gibi görünenlerin bizi soyuyor olması!
Neyse!..
Türk insanı sağlam yapılıdır, güçlü karaktere sahiptir; büyük badireler atlatarak bugünlere gelmiştir.
Siz ne kadar zehir yedirmeye çalışırsanız çalışın, ayak oyunlarıyla cebindeki üç kuruşa tamah ederseniz edin, “fırtınada büyüyeni, rüzgârların sarsamayacağını” sakın unutmayın!
Bu aziz millet bir olur, kenetlenir, omuz omuza verirse üstesinden gelemeyeceği zorluk yoktur.
Demem o ki Türk insanı zorluklara alışkındır; ancak zulme asla gelmez!
Bu milletin öfkesi fırsatçılara, zehir tacirlerine dönerse, vay hallerine!
İş oraya doğru gidiyor…
Bilinsin istedim!