HDPKK, akordunu en başında ayarlamış bir siyasi parti müsveddesi olarak aynı telden çalmaya devam ediyor. Terörizmin meclisteki temsilcileri, ideal ve işleyiş bakımından çizgi romanlara konu olabilecek bir açlık greviyle kendilerince gündem oluşturmaya çabalıyor. Nitekim kendi çöplüğündeki diğer pislikler ve dış basındaki yardakçıları haricinde, devletçilik haysiyetinden nasibini almış herkesçe yok sayılıyorlar. Yok sayıldıkça daha da kuduruyorlar.

Kandil’in takım elbiseli hizmetkârları, “dönüşümlü” olarak asker, polis ve halkı hedef alan FETÖ kanallı kanlı harekâtın diğer bir emir-komuta merkezi olan efendilerinin emriyle, oturup “dönüşümsüz’’ bir grevcilik oyunu oynamaya karar vermişler.

Diyorlar ki:

“Terörist başımızın üzerindeki tecrit kaldırılsın!”

Sonuca ulaşılmadığı takdirde de grevcilik oynamaya devam edeceklermiş. Bu gidişle daha uzun bir süre devam ederler. Zorlanmayacakları kanısındayım.

Ortam zaten şahane… Semaverler kurulmuş, sedirler dizilmiş, sigaralar yakılmış, keyifler dorukta. İmralı’ya yönelik olumlu haberler bekliyorlar. Arada bisküvi aşırmak da serbest tabii… Kameralar gidince belki lahmacun da gömüyorlardır, neme lazım.

Namussuz işi grev böyle oluyor herhalde…

Parti genel politikası da; sorsan, halkların kardeşliği…

Realitede ise silah ve şiddet güdümlü bir şovenizm…

Kandan ve ihanetten besleniyorlar. 6-8 Ekim’deki  -fitilini ateşledikleri-  o vahşet günlerini, sığındıkları evde işkencelerle katledilen Yasin ve arkadaşlarını, insanlar vahşice öldürülürken balkonlardan “yakın bunları’’ diye bağıran kadın görünümlü şeytanları, hudutsuz bir vahşeti bile rant ögesi olarak görenleri, HDPKK’nın başındaki düzenbaz hümanistleri; hiçbirini unutmadık. Biiznillah da unutmayacağız.

Bir de çıkıp, “eş genel başkanlık” adı altında fantezik bir örgüt yönetim biçimi transfer etmişler. İmralı ve Kandil dururken, köklerinden irin akan bir davanın baş mümessili olmayı kendilerine reva göremiyorlar. Bu omurgasızlıkla utanmadan hürriyet adına ahkâm kesiyorlar.

Eş genel başkanlık metodunun farklı bir boyutu da var tabii. Bir erkek bir kadın el ele vermiş, demokrasi ve kadın-erkek eşitliği palavralarıyla sözüm ona parti işletiyorlar. Güya, kadınlık normunu ötekileştirmediklerini, “kadını” insan ve fikir yönetiminde ne denli etkin kıldıklarını ispat etme peşindeler. Fakat temsil ettikleri terör örgütlerinin, konumlandıkları yerlerde, çocuk yaştaki gencecik kızları ağır işçilik ve cinsel kölelik hizmetinde kullandığını da gayet iyi biliyorlar. Öylesine çukurlaşmışlar ki, yüzleri kızarmadan, imaj uğruna bütün bu ahlaksızlıkları görmeden geliyorlar.

Dilleri deseniz pabuçlarından uzun…

Türkiye’nin millet meclisinde ve halkın meydanlarında, aptal cesaretiyle Türkiye halkını tehdit ediyorlar.

Peki dertleri bağımsızlık mı, kardeşlik mi, hak mı, hukuk mu?

Hayır.

Ülkü Ocakları üzerinden ‘’piyasaya’’ giriş yapmış, ardından sol tandansa yönelmiş, Kürtçe bilmeyen ama Kürt devrimin liderliğine soyunan birinin…

İhanet şebekesini görünürde devralmış, Kandil bataklığında sürünen zehirli bir “Kara Yılan”ın…

Pennsylvania’daki badem bıyıklı tasmalının…

İslam’ın müşerref gölgesinin altına sığınıp, hedef gösterilen coğrafyalarda terör estiren münafıkların…

Oryantalist deyimle Ortadoğu’ya, necaset dolu emellerini boşaltıp üzerine çamurdan bir kördüğüm atanların…

“Dünya beşten büyüktür” bahsine konu olan topyekûn hazırûnun derdi ne ise; bunların da derdi o.

Bunların meselesi, tüm küresel müstemlekecilerin meselesi…

Bunların meselesi derin..!

[email protected]