Amerika kıtasının işgalcileri soykırımla yok etmeseydi, bugün Kızılderili bilgeliğinin sesi daha gür duyulacaktı: “Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak.”(“Kızılderili” derken özür diliyorum, çünkü bu tabir dekıtanın asıl sahiplerine işgalci göçmenlerin verdiği ötekileştirici isimdir. Üstelik keşfedilmiş falan da değildir Amerika kıtası. Kıtayı bulanlar çoktan bulmuştu; kayıp değildi ki Avrupalı muhterisler bulsun! İşgalciler kendilerini tarihin merkezine koyunca, küstah üstenci bakışlarıyla kendilerini kâşif, ötekilerini keşfedilen sayıyorlar!)

Bu sözün üzerinden yüz elli yıl geçmiş. Ne var ki, bu kadar uzun süre içinde, “soluk benizliler” paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlamadığı gibi, herkesi inandırmış paranın yenilebilirliğine.

Para dediğimiz şey, ‘toprak’ ‘su’ ‘ekmek’ gibi değerlerin elde ele değişmesi için kullanılır. Satın alan para verir; satan para alır. Satın alanın verdiği ve satanın aldığı para ne suyun ne toprağın ne ekmeğin değerini karşılamaz. Değerlerin sadece kişiler arasındaki mübadelesinin ölçüsüdür para. Yatay düzlemde geçer. İnsanlar arasında işe yarar. Elden ele aktarmaları tartar. Misal, bir insan bir insana su verdiğinde, para almayı hak edebilir. Parayı alan suyu var ettiği için almaz bu parayı; sadece servis ücretidir bu. Suyu paketlediği ve bulup getirdiği için en fazla. Parayı verene de verdiği para suyu rızık kılmaya yetmez. Paranın var kılacağı bir şey değildir tek bir damla su ve o damlanın gırtlaktan geçişi ve hücrelere kadar ulaşması…

Su insana indirilir, ekmek insana lûtfedilir, ırmak insana ikram edilir, ağaç insana hediye edilir. Tüm indirmeler, lütfetmeler, ikram etmeler, hediyeler yoktan var edenin işidir, olmazları olduranın takdiridir. Her an, her yerde muhatap olduğumuz dikey alışveriştir. Yukarıdan aşağı indirişler ücretsizdir; parasızdır, karşılıksızdır.

Bugün dolar üzerinden değil, Euro ya da TL üzerinden de hatırlamamız gereken bu sırdır. Bir şeyin fiyatı ile değeri farklıdır. Fiyatı yatay düzlemde belirlenir; kişiler arasında geçerlidir. Ancak nimetin değeri hiç yoktan bize verilişidir, indirilişidir.

Şimdi doların ne ettiğine, ne demeye geldiğini bir daha hatırlayalım. Bir şeyleri birilerinin elinden almakta işe yarıyor ama olmayanı var etmeye güç yetiremiyor. Tek bir su damlasını icat edemiyor. Tek bir buğday tanesini olgunlaştıramıyor. Avuç kadar toprak parçasını var kılmaya yetmiyor. Bir lokma ekmeği gırtlaktan geçmesine yardımcı olmuyor.

Dolar yenilen bir şey değil; bizi yenemez de… “Beyaz adam paranın yenemeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak.”