Bir ülke evladı düşünün ki, 12 yıl okuyor ardından 4 yıl üniversite daha okuyor, yani hayatının 16 yılını eğitime ayırıyor. 16 yıl boyunca aile bunca masrafa giriyor. Haftanın 5 günü okula gidiyor, yazıyor ve çiziyor. Bu 16 yılın sonunda bu kişi, mesleğini doğru dürüst öğrenemiyor. Mezun olunca da iş bulamıyorsa, ortada süregiden çok büyük yanlışlıklar var demektir.
Peki nedir bu yanlışlık?
Hemen kısaca cevap verelim. Eğitimde kimlik problemi var. Öğrenci okula niçin gittiğini bilmiyor. Eğitime vizyon ve misyon kazandırmış değiliz.
İhtiyacımız olan şey okulların uygulama ile tanışması ve mutlaka kontenjanların ülke ihtiyacına göre belirlenmesidir.
Lise eğitiminin meslek eğitiminden ve üniversiteden bağımsız olarak ele alınması yüzünden şimdiye kadar resmin bütünü görülemedi.
Eğer üniversite eğitimi ciddi ve kazandırıcı hale gelirse, kontenjanlar ülke ihtiyaçlarına göre planlanırsa üniversiteler şimdi olduğu gibi diploma fabrikası olmaktan kurtulacaklardır. Üniversite eğitimi kaliteli ve seviyeli hale gelirse sadece kendinde okuma gücü ve yeterliliği bulan öğrenciler üniversiteye gidecektir. Böylece mesleki eğitime yönelme kendiliğinden doğal olarak ortaya çıkacaktır.
Sulandırılmış ve basitleştirilmiş üniversite eğitimi ile mevcut merkez üniversiteye girişi sistem tüm toplum kesimlerinde bir üniversite diploması alma isteğini doğurmaktadır. Bu da mesleki eğitimden kaçışı ve üniversite önünde yığılmayı netice veriyor.
“Nasıl bir “öğrenme metodu” ve “okul modeli” hayata geçirelim ki insanımızda yetenekler neşvü nema bulsun, öğrenilen sanat ve marifete dönüşebilsin.
Hemen peşin şunu belirtelim ki merkezi sınavların tek seçenekli “doğru cevapları” içinde boğulan gençlerin bilimden ve eğitimden nasıl soğutulduklarını pek az kişi fark ediyor. Bu da problemin çözümünü erteliyor.
Eğitim zihnî boyuttan (muhakeme, akıl yürütme, yorumlama vb.) uzak bir şekilde, daha önceki bilgilerle ilişkilendirilmeden yürütülmeye başlandığında “şartlanmaya dayalı öğrenme” kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Mevcut eğitim tarzı gençliğimizi ve geleceğimizi tehdit ediyor.
İnsanı robottan ve hayvandan ayıran en önemli bir özelliğin yaptıklarının anlam ve hikmetini bilmesidir. Eğer bildiğimiz her şeyin mümkün olduğunca şuuruna varamıyorsak, yani “açıklayabiliyor” değilsek şartlanmanın tuzağına düşmüşüz demektir. Bu yüzden her öğrendiğimizi, neyi niçin öğrendiğimizi hayattaki karşılığını ve ne işe yaradığını öğrenmek zorundayız.
Düşünün ki siz bir öğrenme mekanizması ile donatıldığınızı bilmiyorsunuz, beynin nasıl öğrendiğinin farkında değilsiniz, bilgi ve eğitimin ne anlama geldiğinin şuuruna varmamışsınız, beyin boş bir kutu, bu boş kutuya habire bilgi yığmayı eğitim zannediyorsunuz. Bilginin sürekli yenilenen canlı tabiatının farkında değilsiniz.
Evet her bilginin modası geçiyor. Modası geçmeyen bir şey varsa o da “öğrenmeyi öğrenmedir”.
Eğitim deyince sınavlarda nasıl başarılı oluruz konusu değil, çocukların meraklarını nasıl geliştiririz ve bilimi nasıl sevdiririz konusu gündeme gelecek
Şunu da unutmayalım kieğitimin kimlik problemi halledilmedikçe muhteva sorununa çözüm bulmanız mümkün olmayacaktır. İlimden irfana giden yol açılmayacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı sürekli bu yanlışı yaptı. Bu yüzden sistem yap-boz halini aldı.
Niçin?
Her şeyden önce eğitimin bir dayanak-Arşimet noktası olacak.
Eğitimin neye hizmet ettiği; okullara niçin gittiğimiz belli olacak. Bunun için de insanımızın tarih yapmasını mümkün kılacak temel inanç ve imanî kaynakları, medeniyetinin kurucusu, çığır açıcı şahsiyetlerini eğitim sistemine dahil etmeye yönelik projeler üretilecek.
Sonra da eğitimin felsefesi ve eğitimi niçin yaptığımız konusu açıklığa kavuşturulacak.
İki asırdan beri garp taklidine özeniyoruz. Memleketimizde genç ruhlara sunulan her şey, program, kitap, metot, hepsi Garbın malını aktardığımızdan çocuklar elimizde kendimize ait bir şey olmadığına inanmaya başlıyorlar. Güvenleri gelişmiyor. Hattâ, mektep binalarımız bile yok. Başkasının malı ile yarışa katılamıyoruz. Benliğimiz, kültürün bu mâbedinde henüz şahsiyetini kazanmamışsa Batının karikatür taklidi sistemle yarışı kazanamayız.
O yüzden eğitimde dünya sıralamalarında hep geri planda kalıyoruz.
Medeniyet kendi tekniğini üretir öyleyse kendi metafiziğimize ait teknik üretimine geçeceğiz. Teknik kendi kültürümüzden doğacaktır. Bilimde ve eğitimde kendi referans sistemlerimizle ayağa kalkacağız. Kendi modellerimizi ortaya koyacağız. Her bilimsel ifade eğitime dair her metot kendi kültürümüzün çocuğu halini alacak.