Hafta başından itibaren, “yeni normal” diye adlandırılan kontrollü sosyal hayata giriş yaptık. Vaka sayıların gidişatı, sonraki aşamaya ne zaman geçebileceğimizle ilgili bizleri yönlendirecek. Sonraki aşama diyorum; “eski düzene” hemen geçmemiz pek mümkün değil. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın sosyal medya hesabından sürekli paylaştığı “eskisi kadar yakın olamayız” sözünün bir süre hayatımızdaki yerini koruyacağı kuvvetle muhtemel görünüyor. “Nasıl alışacağız” demeyin; insanoğlu “alışma” konusunda tüm canlılardan daha maharetlidir ve tüm şartlara uyum sağlayabilir. Bir süre sonra “yeni normal”e öyle bir ayak uydururuz ki “sosyal hayat” tanımlamamız bile değişebilir.

*****

Ülkemizin bu “musibet”le mücadelesi günümüzdeki safhaya gelinceye kadar çok sayıda farklı meslek grubu büyük bir mücadele verdi. Onların bu özverisini ve fedakârlığını boşa çıkaracak sorumsuzluklardan uzak durmalıyız. “Her şey bitti” rehavetine kapılırsak; uzmanların “ikinci dalga” diye adlandırdıkları riski, bizatihi yaşarız. Hiç de güzel bir tecrübe olacağını düşünmüyorum. Bu yüzden, bireysel olarak yapacağımız “gevşekliğin” toplumsal sonuçları olacağını unutmamalıyız. Sonuçta bu virüs insan seçmiyor ve her insana bulaşabiliyor.

*****

Geçelim asıl meselemize.  Geçen gün, enerji sektöründe çalışan bir arkadaşımla telefonda uzun uzuna sohbet ettik. Tabii, “işler güçler” mevzusu söz konusu olunca, birbirimize içimizi döktük. Arkadaş, iş yüklerinin arttığından ve yapıldığı söylenen zammın maaşlarına yansımadığından bahsetti. Muhabbet ilerledikçe, arkadaşın siteminden biz basın çalışanları da nasibimizi aldık. Şöyle ki; hep sağlık çalışanlarının ve “vefa” gruplarının gösterdiği özveriden bahsetmekle itham edildik sevgili dostum tarafından. Lafın arasına da şunu yerleştirdi: “Biz olmasak ışığınız yanmaz.”

*****

Sohbet bittikten sonra sağlıklı bir şekilde düşününce “hak” verdim. Sağlık çalışanlarımızı, motive olsunlar diye günlerce alkışladık ve aylardır haberlerini yapıyoruz. Hakları ödenemez doğrudur. Hakeza, “vefa” grupları her gün haberlerde yer buluyor. Bunların çoğu, aylardır meslekleri adına çalış(a)mayan memurlar ve onları da kutluyoruz. Fakat, neden enerji çalışanlarımızı tebrik etmiyoruz; bu süreçte onlar da yoğun biçimde çalıştılar. Neden market çalışanlarımıza teşekkür etmiyoruz; onlar da risk altında ve her gün saatlerce maskeli bir şekilde çalışıyorlar. Niye kargo çalışanlarımızı dile getirmiyoruz; yüzlercesi enfekte oldu ve çok sayıda hayata veda eden var. İlginç değil mi; doktorlarımıza hak ettikleri hürmeti ve saygıyı gösterip hastanelerimizin risk altında çalışan temizlik çalışanları için iki cümle söz etmiyoruz. İşin özeti; “emekçi” statüsündeki dostlarımıza hak ettiği değeri verelim lütfen. Ha, biz “fikir işçilerinin” hakkını kim verecek? Kendimiz çalıp kendimiz oynayamayacağımıza göre, bizi takdir hakkı; toplumun tertemiz vicdanına aittir. “Kalemini” bıraktığında yüzüne tükürülenlerden olmamayı temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla…