Son dönemlerde çok daha belirgin olarak ortaya çıkan ve hemen herkesin dillendirdiği o tılsımlı kelime: Uzlaşı ya da “consensus”.

Peki, ama nasıl olacak?

Nikos Poulantzas: “Consesus her zaman için maddi bir temele sahiptir” sözüyle gerçek bir formülü bulmuş olabilir mi?

Ya da bu bütün toplumlara yaygınlaştırılabilecek kadar sihre sahip mi?

Elbette belirli bir noktaya kadar doğruluk payını koruyabilse de bana göre uzlaşma için her zaman yeterli değil…

Yeterli olmadığını özellikle Türkiye’nin son on sekiz yıllık döneminde çok net olarak görebildik…

Katılaşmış, marjinalleşmişideolojik bir kıskaca sıkışmış muhaliflerin; “Her yeri altınla kaplasanız yine de beğenmeyeceğiz” mealindeki açıklamaları, bunun en görünür yansımasıdır…

Hizmet alamadığı halde hâlâ CHP belediyeciliğinde ısrar eden İzmir örneğinde de; “Aç kalacağız ama yine de CHP’yi seçeceğiz” diyen bazı açıklamaları, yapılan sokak mülakatlarından dinlemiştim…

Tabi maddi temeli güçlendirmek ya da çıkarların beslenmesi iktidarların uyguladığı oldukça eski bir yöntem…

Fakat ideolojiler açısından bırakın yöntemin sonuçlarında uzlaşmayı, kendisi üzerinde dahi derin ihtilaflar var…

İktidarın yaptıkları ne kadar büyük ve etkili olursa olsun, yapılanı kendi durdukları yer açısından çok ilgin değerlendirmelere tabi tutabiliyorlar…

Daha önce kendi iktidarları tarafından yapılması gerektiği halde yapılmayanlara hiçbir itiraz getirmeyenler bugün kendilerinden olmayan iktidarın yaptığı ve tüm dünyanın takdirini kazanan çalışmalara; “Tabii ki yapacak; görevi o” diyerek adeta değersizleştirmeye çalışıyorlar…

Evet, bir iktidar zaten bunları yapmak zorunda ve buna hiçbirimizin itirazı yok…

Ama çifte standarda da hepimiz vicdanımız ölçüsünde itiraz etmek zorundayız…

Bu yapılanlar hatta yapmadıkları için bizi geri bırakan, dünyadaki rekabette adeta nal toplatanlar da dâhil olmak üzere önceki iktidarların da görevi değil miydi?

“Ama o zamanlar imkânlar kısıtlıydı”sözüne sığınanların sığlığından da kurtulmak zorundayız…

Çünkü iktidarlar olmayanı bulmak, geliştirmek ve üretmek zorunda…

Türkiye de milletin dualarıyla ve takdiriyle büyük bir krizin ortasında iktidara gelmiş olan Ak Parti de, diğerleri gibi bir “bulma” kabiliyetine sahip liderle ilerleyemeseydi, aslında ona da hiçbir şey diyemeyecektiniz…

Çünkü öyle görünüyor ki sadece görünür olan üzerinden yorum yapabilen -belki de yapamayan- bir muhalefet var…

Bunu, on sekiz yıldır hiçbir proje sunamamış ve sadece iktidarın yaptıklarına göre pozisyon değiştirmiş bir yaklaşım çok açık olarak gösteriyor…

Daha ileri giderek, iktidarın kendilerine sunduklarını, “iktidarda kalabilmenin bir rüşveti” olarak görenler bile maalesef mevcut…

Bir niyetin bu derece bozulabildiği bir zeminde iktidarların “ağzıyla kuş tutması” bile sonucu çok değiştiremez…

Kaldı ki bir iktidar bu derece niyeti bozulanlara göre de siyaset üretmez…

Nitekim üretmediği içindir ki bu kadar uzum bir ömre sahip oldu…

Elbette bugünler uzlaşı için çok büyük bir fırsat…

Ve ne yazık ki bu fırsatı da ideolojik katılıklara kurban etmek üzereyiz…

Gerekenleri yerine getirilmeyen bir temennin hayata geçme ihtimali olamaz…

Sadece hatırlandığında güzel hisler uyandıran bir temenniden de çok büyük işler beklenemez…

Bir uzlaşı fikri güzel lakin önce uzlaşılması gereken bir temel gerekiyor…