İktisatçıların genel kabul görmüş tezlerine göre; insanların yaşamak ve yaşamlarını devam ettirmek için bazı temel ihtiyaçları varmış. İnsanlar bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, her daim mal ve hizmet tüketimi yaparlar imiş. İnsanlar ne kadar çok mal ve hizmet tüketirse, kendilerini o kadar mutlu hissederlermiş… Peki eyvallah lakin az çok bizlerde biliyoruz ki yeryüzünde mal ve hizmetlerin üretimi maalesef sınırsız değil, aksine eldeki kaynaklarla sınırlıdır… O zaman cevabını aramamız gereken soru sanırım şu olmalıdır. “İnsanlar sınırsız tüketim isteklerini ellerindeki sınırlı kaynaklarla en iyi şekilde nasıl tatmin edecekler?”

Evet, bugün yeryüzünde milletlerarası faaliyetler kapitalizmin etkisi ile en acımasız bir şekilde iktisadi bir mücadeleye dönüşmüş bulunmaktadır. Bu sebeple milletlerarası siyasi ve ideolojik çekişmeler fiili hayatta kendisini daha çok “ekonomik’’ alanda göstermekte, anlaşmalar veya anlaşmazlıklar da esasen buna dayanmaktadır. Kan emici emperyalist ülkeler, bir taraftan dünya siyasetine yön verme çalışmalarına devam ederken, diğer taraftan da kendi çıkarlarına aykırı olan kendilerine biat etmeyen “engelleri” tek tek kaldırmaya devam ediyorlar.

Cumhurbaşkanımızın 2014 yılında BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada   “Dünya beşten büyüktür’’ diyerek o gün aslında bir taraftan mazlumlara yapılan haksızlığa itiraz eder iken diğer taraftan da ülkemiz adına 2023 Yeni Türkiye Vizyonu’nu ortaya koymuştu. Bu söylem ve büyük vizyon kan emici emperyalist iç ve dış güç odaklarını çok derinlerden rahatsız etmişti…  Hele Cumhurbaşkanımızın “Türkiye artık hücum pozisyonuna geçmiştir,Türkiye’nin yanında olmayan karşısındadır’’ söylemi bunları tamamen zıvanadan çıkarmıştır. İşte o alçak gezi sürecinden bu yana Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışan güruh “Eğer Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin önü alınamazsa güçlenen Türkiye, bölgede ve dünyada bir merkez haline gelecek, belli ülkeler ve güç odaklarının hegemonyasındaki dünya sisteminde dengeler değişecektir’’ diye sürekli kirli planları devreye sokmaktadırlar. Araplar’ın içerisinde özgür kalmayı becerip de bunlara biat etmeyen ve hızla gelişen Katar’ın da esasen yaşadığı budur.

Katar’ın son yıllarda ekonomide, enerjide (özellikle LNG piyasasında) kültürde, medyada ve sporda politik bir güç olması emperyalist güçleri, satılmış bazı Arapları ve özelliklede şuan ki ablukanın baş mimarı ABD’yi oldukça rahatsız etmiştir. Türkiye’nin önünü alamayanlar Türkiye’nin hakiki dostu Katarı terbiye edip hizaya sokmak istiyorlar. Türkiye’ye de akıllarınca “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” mesajını şimdilik üstü örtülü olarak veriyorlar… ABD ve İngiliz üst aklı atadıkları naylondan Arap liderlerin eli ile İran’ı birbirine düşürüp Mezhep Savaşlarını başlatıp şu hayta en çok sevdikleri işi suya sabuna dokunmadan Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak istiyorlar. Katar krizi sonrası bugün yine Türkiye’nin Batı cephesinden kopup Rusya ve İran’la ittifak yapıp yapmayacağı tartışılıyor. Bu durum ise özellikle ABD ve ezeli düşmanı İran’ın destek almasını istemeyenİsrail’in endişelenmesineneden oluyor.

Emperyalist ülkelere inat, ülkemiz bir taraftan ekonomik olarak büyür iken diğer taraftan da yatırımlarına hızla devam etmektedir. Nükleer santrallere, Köprülere, Yüksek hızlı Trenlere, Tünellere, Enerjiye, Füze ve Savunma sanayisine olan yatırımlar Türkiye karşıtlarının aklına almakta ve onları iyice perişan etmektedir. Yine diğer taraftan Kanal İstanbul, 3.havalimanı gibi büyük projelere imza atan Türkiye, hiçbir gücün önünde boyun eğmeyecek 2023 hedefini Allahın izni gerçekleştirecektir. Bu konuda Türk milletinin Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ekibine olan güveni tamdır.

Tabi dünyada bunlar olup biter iken içeride Ana muhalefet partisi hiç boş durur mu? Türkiye ye AK Parti üzerinden operasyon yapılsın diye aşeren CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Almanya’nın Der Spiegel Gazetesi’ne “Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırım uygulanması ve yatırımların kesilmesi çağrısında’’ bulunmuş. Bu çağrısının karşılık bulması durumunda “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zor günler geçirebileceğinin altını da önemle çizivermiş’’ yani kimin vekili olduğuna bir türlü karar veremediğim bu zat karnında ne varsa aziz mübarek Ramazan günü ortalığa döküvermiş…

Ya bunun İslami olan her türlü harekete karşı olan Genel Müdürüne ne demeli? Oda FETÖ gibi, Rabia işaretinden çok ciddi anlamda rahatsız oluyormuş… Hatırladınız o güzelim işaret Rabia’nın hikâyesini değil mi? Hani Mısır’da Rabiatul Adeviyye Meydanında satılmış Sisi’nin yapmış olduğu hain darbeye karşı koyar iken şehit olan Müslüman Kardeşlerin liderlerinden Muhammed El Biltaci’nin 17 yaşındaki şehit kızı Esma ile özdeşleşen ve tüm dünyaya yayılan Rabia’dan bahsediyor… Cumhurbaşkanımızın her daim milleti ile buluştuğunda dillendirdiği ‘’tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet”  söyleminin karşılığı olan o güzelim  işaretten.. İstiyor ki Türkiye’de de Suud, BAE, Kuveyt, Bahreyn de olduğu gibi bu işaret yasaklasın;  Esmalar şehit olsun, Aylan bebekler kıya vursun, Filistin’de gencecik bedenler hapislerde çürüsün…

Türkiye, Suudi Arabistan ile Katar arasında taraf olmamalıdır diyen, Türkiye’nin ihvandan desteğini çekmesini söyleyen CHP Genel Başkanı (Müdür) Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında Mısır’daki zulme karşı direnişle birlikte dünya Müslümanlarının sembolü haline gelen ‘Rabia’ işaretine “terörist simge” yakıştırmasında bulundu.. Müdürün lafına bakıp ta şaşırdık mı? Asla..!

Bu millet her seçim döneminde size hareketin, yani işaretin en kralını çekiyor amma siz hep anlamamış gibi yapıyor “Kamyon tekerinin arasına yine taş sıkışmış herhalde’’ diyerek her zamanki gibi salağa yatıyorsunuz… Lakin biz bu durumun farkındayız.

Hani ne bileyim sizde bilin istedim…