Öncelikle ilk yazımı yazıyor olmam vesilesiyle Diriliş Postası okurları ile yönetici, çalışan ve yazarlarına selamlarımı sunarım. Bu köşede her salı günü gıdayla ilgili gündemi meşgul eden, sıklıkla tartışılan konuları ve doğru bilinen yanlışları kaleme alacağım.

Sağlıklı ve üretken bir toplum ancak yeterli ve güvenilir gıda tüketimiyle şekillenebilmekte. Üretim miktarı ve çeşitliliği kadar gıdanın güvenilir olması da önemli. Dünya’da yılda yaklaşık 750 milyon kişi gıda kaynaklı hastalıklara yakalanmakta ve 420 bini hayatını kaybetmekte. Bu sayı terör saldırılarında hayatını kaybedenlerden 40 kat daha fazla. Bu vakalarının büyük bölümü Afrika ve Güney Batı Asya’da meydana gelmekte. Gelişmiş ülkeler obezite ile uğraşırken gelişmekte olan ülkeler hastalıkların yanı sıra açlık ve susuzlukla boğuşmakta. Dünyada yaklaşık 821 milyon insanın açlık, 1,9 milyar insanın aşırı kilo ve obezite problemi ile karşı karşıya olduğu unutulmamalı. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi özellikle tüketmiş oldukları hayvansal protein miktarı ile doğrudan ilişkili. “Gelişmiş ülkeler gelir düzeyleri yüksek olduğu için mi fazla miktarda hayvansal gıda tüketebiliyor, yoksa yeterli hayvansal protein tüketimine bağlı olarak zeki ve sağlıklı oldukları için mi refah seviyeleri yüksek” bir paradoks olarak tartışıla dursun, en gelişmiş ülkelerin aynı zamanda en büyük tarım ülkeleri olduğu da unutulmamalı.

Et üretimi konusunda Dünyada enteresan gelişmeler olmakta. İlk olarak 1931 yılında Winston Churchill tarafından dile getirilen laboratuvar eti üretimi, uzun yıllar süren çalışmalar neticesinde gerçekleştirildi. Tamamen laboratuvar ortamında hayvan kök hücreleri kullanılarak üretilen etten bahsediyorum. Ağustos 2013’te bir Hollanda firması, laboratuvarda üretilen sığır eti tadımını gerçekleştirdi. Hollanda, ABD ve İsrail firmaları tarafından üretilen laboratuvar etlerinin 2021 yılında restoranlarda satılması planlanmakta. Bu etlerin piyasaya sunulması ile sera gazı emisyonunun azalmasının yanı sıra hayvan yetiştiriciliği için gerekli olan su ve arazi gereksinimi ile antibiyotik kullanımının da azalacağı ifade edilmekte. 2013 yılında yaklaşık 300 bin dolara laboratuvarda üretilen bir adet hamburger köftesinin maliyetinin şimdilerde 11 dolara kadar düştüğü ve ilerleyen yıllarda daha da düşeceği ifade ediliyor. Dünyada laboratuvar etinin piyasaya çıkması beklenirken yasal düzenlemelerin yanı sıra “helal” olduğu da öne sürülmekte. Peki, üretenler ve tartışanlar Müslüman olmadığına göre neden helal olduğu noktasında ikna çalışmaları başlamış olabilir? İyi bir pazar olarak gördüklerinden olabilir mi?

Uzun lafın kısası üzerinde yaşadığımız mümbit toprakların hakkını vererek tarım ve hayvancılık yapmazsak yakın gelecekte istesek de istemesek de laboratuvar eti tüketmek zorunda kalabiliriz. Gıda gelecekte bugün olduğundan daha stratejik olacak. Kendi gıdasını üretemeyenler umduğunu değil ancak kendisine sunulduğu kadarıyla bulduğunu tüketebilecek.