Her devirde düşünürler, zamanın sorunlarına somut çözümler sunabilmek adına yoğun düşünsel faaliyetler içine girmiş, gündelik meselelerin ve dönemlerine mahsus buhranların giderilebilmesi için görüşlerini toplumla paylaşmıştır. Günlük sorunların gündelik meselelerden ibaret olmadığını bilenler, sorulara cevap ararken gündemin esiri olmaktan kaçınmış, önerilerinin sathi kalmaması için çözümü varoluşsal planda ele almaya çabalamıştır. Buna rağmen eserleri ve düşünceleri, çağlar aşan bilgelerin gölgelerine bile devirlerinin bunalımlarının izi düşmüştür.

Kilisenin tahakkümü, Rönesans’ın vaat ettiği yeni hayat, savaşların yıkıcılığı, sanayi devriminin dayattığı yeni yaşam biçimi, makinelerin zaferi, modern kentin teşekkülü gibi toplumsal hayatı doğrudan ilgilendiren ve insanlığın asırlık tecrübelerini yeniden şekillendiren olaylar, günlük sorunları içinden kolaylıkla çıkılamayacak hale getirmiştir.

Sorunlara çözüm arayanlar, birçok zaman dünyanın tahammül edilemeyecek kadar kötüye gittiğine, insanların, insanlığı ve eşyayı tamiri mümkün olmayacak şekilde tahrip ettiğine şahit olmuş ve bu sebeple de çoğu zaman ümitsizliğe kapılmışlardır. Aslında insanoğlunun serüveninin can acıtıcı hadiselerle, acılarla ve imhayla dolu olduğu bir hakikattir. Lakin bütün bu imha hareketlerinin karşısında her zaman için bir ihya faaliyeti de bulunmuştur. Yakanlar kadar yapanlar, karamsarlık yayanlar kadar ümit saçanlar, “bittik” diyenlere karşı “yeniden başlıyoruz” diyebilenler olmuştur.

Türkiye’nin aşmaya çalıştığı eşik, tam da böyle bir eşik. Günlük meselelere gündelik sorunlarmışçasına bakılamayacak, çözüme palyatif tedbirlerle ulaşılamayacak bir eşik. Bu eşik, derinliği devlet yutacak, genişliği yüzyılları kapsayacak mahiyette. Taş taş inşa edilen, ince işçilik gerektiren, adalet ve merhamet isteyen ve nihayetinde estetiğe muhtaç olan bu inşa işi, sanılandan çok daha zor. Bölgesel sorunların ortasında, ateş çemberinin içinde, etnik ve mezhebî fay hatlarının kavşağında ve muhtelif vesayetler gölgesinde inşa edilmeye çalışılan yeni Türkiye, böylesi zor bir yerde duruyor. Tarihin her zamankinden çok daha hızlı aktığı bu dönemde, sorunlarına çözüm arayan, çözüm süreçlerini akamete uğratmadan bölgesindeki yangını söndürmeye uğraşan Türkiye’nin meselelerine bakarken bu açıdan görmeyi ihmal etmemeliyiz.

Günlük gibi görünen sorunların gündelik meselelerden ibaret olmadığını bilmeli, çözüm sürecine de yeni bir açılıma muhtaç olan Alevi meselesine de IŞİD’e de IŞİD karşısında kurulan ve kurtarıcı pozlarına giren koalisyona da böyle bakmalıyız. Böyle bakarsak farklı görebileceğimizi ümit ediyorum.