Biz, Milli Görüş geleneğinden yetişenler, yeteri kadar siyonizm ve masonluk biliriz. Şahsi hayat hikayelerimizin ciddi bir bölümünde bu konuyla ilgili okumalarımız vardır. Masonlukla, Yahudilikle, Siyonizmle, hatta Protestanlıkla, Evangelizmle ilgili kitaplar, kütüphanemizde önemli bir yer tutar. Benim gibiler hızını alamayıp işi, ciddi bir Hristiyanlık tarihi okumasına, dinler ve medeniyetler tarihi mukayesesine dönüştürmüştür.

Fakat bununla da kalmamış; ne kadar ezoterik, batıni doktrin varsa hepsi bir şekilde gündemimize girmiştir. İsis’ten Osiris’e, Hermes’ten Pisagor’a kadar “Herşeyi Gören Göz”ün izi takip etmeye kalkmak da Kabbala ve Talmud’un işaretlerini okumaya çalışmak da hem yorucu hem de düşündürücü olmuştur.

Ben, şahsi hayat hikayemde mühim bir yer tutan bu meşgaleyi daha sonraları bir hobiye dönüştürüp eski yazı Hristiyanlık metinlerini, İncilleri ve geleneğimizde önemli bir yer tutan Hristiyanlık reddiyelerini toplamaya ve okumaya başladım. Öyle ki, birçok sahaf dostum, eline Hristiyanlık yahut da Yahudilik’le ilgili eski yazı bir metin geçtiğinde önce beni haberdar eder oldular.

Biz, birçok zaman bastığımız zeminde, binaların duvarlarında, süslemelerin gölgelerinde masonik işaretler aradık durduk. Bilmem kaç kollu şamdanlardan, Davut Yıldızı’na kadar her nesneyi görmeye, sembollerle konuşmayı sevdiğini bildiğimiz Masonların kullandığı her bir simgeyi öğrenmeye çalıştık. Stanley Kubrick, “Gözleri Tamamen Kapalı” filmini bitirip öldüğünde herkes, “İfşa ettiği sırlar yüzünden öldürüldü” derken biz, “Bunu yapan da onlar. Bu filmi, sırf onların ne kadar güçlü olduğunu gösterebilmek adına çektiler ve herkesi, düşünmelerini istedikleri gibi yönlendirdiler” dedik.

Hasılı, simgelerle, gizli saklı olanlarla, üzerinde puslu gölgeler bulunanlarla epey uğraştık. Büyük bir birliktelik olan bu yapıya mensup olanların, başarı merdivenlerini hızla tırmandığını duyduk. Dul kadının çocuklarını tanımaya, kimlerin mason olduğunu çözmeye çalıştık…

Tarih boyunca yaşananlar, Siyonist Kongre’den sonra olanlar, İsrail kurulduktan sonra dünyanın gözü önünde sergilenen oyunlar ve halen olmakta olanlar, pek de haksız olmadığımızı gösterdi.

Doksanların sonundan başlayarak Mason localarının kapılarını açmaya başlamasıyla, büyük üstadların televizyon ekranlarına çıkıp konuşmasıyla esrar perdesi aralanmaya başlamıştı. Artık herkes herşeyi konuşur olmuş, Masonluk da eski gizemini yitirmeye başlamıştı. Aslında belki de artık, yapılması gerekenlerin gizli saklı yapılmamasıyla yahut da yapılamamasıyla alakalıydı bütün bunlar.

Bu yazıyı yazmama sebep olan şey, tabii ki, Yeni Şafak’ın haberi. Gazetenin Fethullah Gülen’in Mason olduğu iddiasıyla bir takım belgeleri yayımlaması. Haber yayınlanır yayınlanmaz, karşı ataklar gelmeye, belgelerin sahte olduğu söylenmeye başlandı. Sanırım ben bu satırları yazarken locadan da bir yanıt gelmiş. Nitekim daha evvel Süleyman Demirel için de böyle bir yanıt vermişlerdi. İşin doğrusu ben bu belgelerin doğru olup olmadığıyla yahut da locanın cevabının ne olduğuyla pek ilgilenmiyorum.

Çünkü hüküm vermek için belgelerin gerçek olup olmadığını konuşmaya gerek yok. Hükümetle yaşanan gerginliğin “one minute” ve Mavi Marmara’dan kaynaklandığının belirtilmesi ve İsrail’in otorite olarak kabul edilmesi her şeyi açıklar mahiyette değil mi?

Rotası Mavi Marmara’nın istikametinde olmayanlar, nereye doğru gidiyor olabilirler?

Ne diyordu Lady Gaga, “Find your Jesus, find your Kubrick”