Bölgemizdeki çatışmalarla yakından ilgili devletlerin Hamas Belgesi’ne yaklaşımı aynen Taliban Hareketi’ne yaklaşımları gibi olacaktır. Bu da şu anlama gelmektedir: Hamas’a yaklaşımları, coğrafyadan bağımsız siyasi bir hareket olarak kalması yönünde kalacaktır, aynen şu anda Taliban Hareketi’ne yaklaşımlarında olduğu gibi. Malum, Amerika Taliban ile diyalog kapısını açmıştır, ancak bu diyalog bir siyasi hareketle diyalog düzeyinde kalmıştır. Afganistan devleti ve hükümeti olduğu gibi kalmaya devam etmiştir. Keza Taliban da aynı Taliban olarak kalmıştır. Taliban yönetiminin tek bir vatandaşı bile yoktur, Kabil’e dönüş belgesi dışında hiçbir resmî belge düzenleme yetkisi de yoktur. Buna rağmen ne Taliban Kabil’e ulaşabilmiş ne de dengelerde herhangi bir değişim olmuştur.

Dolayısıyla Hamas Hareketi (deklare ettiği yeni siyasi belge sayesinde), Gazze kuşatmasının yumuşatılması ya da Amerikan yönetimiyle diyalog kapısının açılması gibi hızlı bir değişim beklentisi içine girdiyse bilsin ki böyle bir şey olmayacak. Zira Amerikan yönetiminin bu meselede acelesi yoktur. Çünkü bu konuda İsrail’in hiç acelesi yoktur. Ayrıca Hamas Belgesi’nin zamanlamasında fazlasıyla geç kalınmıştır. Zira karmaşık Suriye krizi karşısında Filistin dosyası ikincil konuma itilmiştir. Nitekim Suriye krizinin sonuçları dünya siyasetini Filistin dosyasından daha fazla meşgul etmektedir.

2017 yılı sonuna doğru Amerika Hamas Hareketi ile resmî olmayan bir diyalog içine girebilir. Zira önümüzdeki aylarda Hamas Hareketi’ni Gazze’de vuku bulacak son derece çetin gelişmeler beklemektedir. Çünkü su ve elektrik krizi had safhaya ulaşmıştır. Gazze’de halka günde en fazla 6 saat elektrik verilebilmektedir. İçmeye elverişli tatlı su oranı ise Gazze su rezervinin sadece %4’ü kadardır. İşte bu kısıtlar Gazze’yi tehdit eden büyük sorunlardır. Buna gerek halkın gerekse hükümetin içine düştüğü finans kaynağı krizi de eklenince durum daha vahim olmaktadır. Gazze’nin hâlen yaşamakta olduğu krizlere baktığımızda bu krizlerin iç çatışmaya varacak düzeyde tehlike arz ettiğini görmekteyiz. Bu gidişat Filistin toplumunun ufukta çözüm göremeyişinden yararlanarak İsrail’in gerçekleşmesini beklediği kötü sonu işaret etmektedir.

Hamas Hareketi ile kurulacak bir diyalog güvenlik odaklı olacaktır. Dolayısıyla meselenin özüne inmek hiç de kolay olmayacaktır. Ayrıca, Hamas Hareketi ile geliştirilecek herhangi bir diyalog Filistin’in meşruiyet hakkının Filistin Yönetimi’nde kalmasına hizmet edecektir. Çünkü uluslararası sözleşmelere imza atmış olan Filistin Yönetimi’dir. Özetle söylersek diyalogun ana kurgusu bu çerçevede gelişecektir. Bu da şu anlama gelmektedir: Filistin’in taksimi meselesinin gündemden düşürülmesi, gelecekte atılacak bir adımın garantisi olacaktır. Buradan çıkan netice şudur: Yaklaşmakta olan engelleri aşabilmek için Filistin’in iç diyaloğu derhal başlatılmalıdır.

Hamas’ın İsrail’i tanıması hususu Ortadoğu’da yeni bir siyasi perspektifin oluşması meselesinde detay bir konu olarak kalacaktır. Şahsi kanaatim odur ki; Hamas İsrail’i alenen tanısa bile uluslararası kamuoyu için bu yeterli görülmeyecektir. Ayrıca, Filistin Yönetimi’nden bütünüyle bağımsız bir siyasi operasyon da yapılmayacaktır. Dolayısıyla çözüm; Filistin yurdunda oluşturulacak birliktedir. Aksi takdirde Hamas’ın, uluslararası toplum nezdinde -Filistin Yönetimi ile imzalamış oldukları sözleşmeleri nakzeder şekilde- yeni sözleşmelere imza atması mümkün değildir. Çünkü Filistin Yönetimi hem Batı Yakası’nı hem de Gazze’yi kapsayan uluslararası sözleşmeler çerçevesinde oluşturulmuştur.