Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen ve kolluk kuvvetleriyle mülki amirlerin görev ve yetkilerini düzenleyen, ayrıca kamu güvenliğinin pekiştirilmesi için çeşitli cezai hükümler öngören kanunu onayladı. Hayırlı olsun.
Gezi Parkı odaklı eylemlerden neşet eden, 6-8 Ekim “Kobani” protestolarında yeni bir boyut kazanan ve bugün ülkeyi yakma pahasına iktidara karşı saf bir nefrete dönüşmüş haliyle önümüzde duran şiddet olayları, kamu güvenliği hususunda yeni tedbirlerin alınmasını gerektiriyordu. Bu paket, bu amaca matuftu. Sokağında, parkında, okulunda önüne gelen her şeyi yakıp yıkan azgın kalabalıklardan yaka silken milletin de beklentisi bu yöndeydi zaten. Üstelik, 7 Haziran seçimleri arefesinde ve bilhassa seçim günü bu azgınlığın neler yapabileceğini düşündükçe… Allah muhafaza buyursun. Tekrar hayırlı olsun.
***
2009’da Güneydoğu’da jandarma olarak askerliğimi yaparken komutanlarımın büyük çoğunluğu “mevcut yasaların, ellerini kollarını bağladığından” yakınıyorlardı. Aslında, olması gereken yasalar yürürlükteydi; fakat eski Türkiye’ye alışmış kimi jandarma için bunlar zül sayılıyordu işte. İstiyorlardı ki tipini beğenmedikleri, konuşmasını kaba buldukları; hatta gözünün üstünde kaşı olan herkesi rahatça aramaya, alıkoymaya, “yeri geldiğinde” infaza devam etsinler.
Kimi polislerin durumu da farksızdı. Onlar da “ağız tadıyla” kimlik soramadıklarından, arabaların bagajlarını açtıramadıklarından, şüphelendikleri birini şöyle üç gün, beş gün, on gün “rahat rahat” gözaltında tutamadıklarından şikâyetçiydiler.
Fakat “her nasılsa” ve nadiren de olsa, hala polisin ve jandarmanın hukuksuz vukuatları gündeme gelebiliyordu. Emniyet’ten kafasında bilmem kaç dikişlik yarıkla çıkan bir adam polisten şikayetçi olduğunda, polisin “Yere düşerken kafasını telsize çarptı” yönündeki “savunması” muteber sayılıyordu mesela; soruşturma kapanıyordu. Bazen kocaman kocaman mermilerle çocuklar ölüyor, ama sorumlular “bir türlü” ortaya çıkarılamıyordu. Olay kasten, ihmalen yahut hataen gerçekleşmiş olsa da durum değişmiyordu. Haydi sorumluların bulunamadığına inandık, bari ilaç olsun için tazminat ödense diyorduk; o da olmuyordu.
Hülasa, kolluk kuvvetlerinin “elimiz kolumuz bağlı” diye dert yandıkları günlerde bile bu tip hukuksuzluk hallerinde milletin vicdanını rahatlatacak, adalete inancını tazeleyecek bir denetim mekanizması göremedik, maalesef. Münferit olaylardı ve bu yüzden hızla aydınlatılabilir durumdaydı, ama olmadı. “O şahıs teröristti, işte kanıtı” denmedi hemen hiç, “O şahıs masumdu, sorumlular gereken cezayı alacak” denmediği gibi.
Yeni Türkiye’nin yöneticilerinden, yargısından, kolluğu idare eden mülki amirlerinden ve bilhassa kolluk kuvvetlerinden İç Güvenlik Paketi’nin uygulanmasında gösterecekleri gayret ve hassasiyetin aynısını, uygulamada doğacak muhtemel hukuksuzlukları önleme ve her ne surette olursa olsun ortaya çıkan hukuksuzluklarda gerekli yaptırımları uygulama noktasında da göstermelerini bekliyoruz. İç Güvenlik Paketi’nin de iç güvenliği teminat altına alınsın yani. Adalet bizi terk ederse yapayalnız kalırız, maazallah.
Allah, bu ülkeyi her türlü şerden korusun, adaletten uzaklaştıracak her türlü halden beri eylesin.