Dün 27 Mayıs darbesinin yıl dönümüydü. Bu vesile ile idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah… Bu aziz millet onların bıraktığı davaya sahip çıkmaya devam edecek inşallah…

Yine, üç gün öncesi, büyük şair, dava adamı Necip Fazıl Kısakürek’in vefat yıldönümüydü. En sıkışık zamanda, Müslümanlar’ın en çok tecride uğradığı, kimliklerini gizlemek zorunda kaldığı bir zamanda çağa kafa tutup, o gür sesiyle, “ben Müslüman’ım!” diyen üstadı da unutmamak, rahmet ve minnetle anmak gerek.

Dün, ilk orucumuzu da tuttuk.Tüm oruçluların oruçlarını Allah kabul etsin inşallah. Umarım bu ramazan da manevi anlamda arınmamıza, ruhi anlamda temizlenmemize, benlik anlamında kendimize gelmemize vesile olur. Olur da, ilahi rotamıza yeniden döneriz inşallah…

Biz Müslümanlar, Şevket Eygi’nin tanımıyla, “süslümanlar” son yıllarda çok değiştik. Bu noktada dönüp geriye, çok değil, bundan on beş sene öncesi halimize, düşüncelerimize, ideallerimize, yaşam şekillerimize baktığımız vakit, belki iddialı bir cümle olacak ama, hızla cahiliye çağına doğru gittiğimizi görmemiz mümkün. Kavuştuğumuz ekonomik refah, konfor, bu dünyaya ilahi bir amaç için gönderildiğimiz inancından bizi uzaklaştırdı. Bizi, biz olmaktan çıkardı, sahte, geçici ideallere, aldatıcı dünyevi zevklere yöneltti. Hani diyorlar ya, “dünyevileştik” diye, maalesef ki şu anki manzara aynen öyle. Bu konuda çoğu inananın hem fikir olduğunu görmek mümkün.

Şunu görmek lazım, önümüze konulan üç imtihan karşısında da zaaf haline düştük; para, makam, kadın. Görünen o ki, bu konuda biz inananların içine düştüğü durum, içler acısı.

Eğer bu ülkede, Müslümanların biriktirdikleri mallar, mülkler, dünya coğrafyasındaki açlardan daha çok konuşuluyorsa, tükendik demektir.

Eğer bir ülkede, bir arkadaşının makamını elde etmek için çevrilen alavare, dalavareler konuşuluyor ve ne yazık ki artık bunlar günlük manzaralar halini alıyorsa, bittik demektir.

Gündem ne yazık ki uzun zamandan beri Müslümanların halleri; dürüstlükleri, paylaşımcı olmaları, ahlakları, ideal sahibi olmaları değil, düzenbazlıkları, kul hakkı yemeleri, ahlaksızlıkları, makam-mevki için birbirlerini satmaları ve daha nice sıkıntılar. Dünyaya örnek olması gereken biz inanalar, tam tersi, rezil oluyoruz. Sadece biz mi, inançlarımızı da dünyaya kepaze ediyoruz ne yazık ki…

Maalesef bu acı gerçek pek çok samimi Müslüman’ı fazlasıyla üzüyor. Şunu görmemiz lazım; artık gündemimiz ekonomi, kalkınma, ilerleme değil, dürüstlük, ahlak, para ve makamla olan ilişkilerimiz olmalı. Önce kendi nefsimizde, sonra çevremizde bunları sorgulamalıyız. Bu metalarla olan ilişkilerimizi insani ölçülere oturtmadığımız sürece hem bu dünyada, hem de ahrette fazlasıyla sıkıntılıyız demektir. Yoksa, dünyanın en ilerlemiş, en kalkınmış, refah düzeyi en yüksek ülkesi olsak bile çökmeye, hatta helak olmaya mahkumuz.

Bu manada, bu ramazanın biz inananlar için yeniden bir arınma, yeniden kendimize gelme, yeniden öze dönüş, yeniden ideallerimize yönelme anlamında bir fırsat olmasını temenni ediyorum. Bu sınırlı bir ayı düşüme ve tefekkür ile geçirirsek, sanırım çok faydası olacak, geri kalan on bir ay için iyi bir düşünsel ve vicdani sermaye olacaktır. Çok geçmeden hem evlatlarımızı, hem dünyamızı, hem de ahretimizi kaybetmeden bu dönüşü yapmak, kendimize gelmek zorundayız.