Doğru yoldan sapma; etrafın faizle, zina ile, yalanla, hırsızlıkla ve cahilliğin gölgesiyle dolu olduğu yerde, imandaki ika dereceni koru, kalbini Allah’a yönelt ve yolundan şaşma. Müslümanım diyen herkesin kalbine dokunan bir soru vardır: Benim imandaki derecem ne kadar? Bu sadece bir laf, bir unvan ya da topluluk içinde taşınan bir kimlik değil; bu, ruhun derinliklerinde, vicdanın en gizli köşelerinde saklı bir muhasebedir. “İmanda ika derecesi” denilen kavram işte bunu ifade eder: İnancımızın samimiyetini, Allah’a yönelişimizin derinliğini ölçen bir ruhi terazidir.

Bugün biz, çoğu zaman İslam’ı bir dizi ritüelden ibaret zanneder olduk. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekât veriyor ama kalbimizin derinliklerini göz ardı ediyoruz. Allah’a yakınlığın ölçüsü, mekânla değil, kalbin Allah’a yönelmişliğiyle ölçülür. Allah yerden münezzehtir; O’na ulaşmak, mekânsal bir kavramla değil, içtenlik, samimiyet ve ruhî teslimiyetle mümkün olur.

manın ika derecesi, vicdanın sorgulanmasıyla başlar. Kendi içimize dönmeli, kendimizi tartmalı ve şunu sormalıyız: Gün içinde Allah’ı ne kadar hatırlıyorum? Gözlerimi O’nun rızasına göre açıyor muyum? Dilim, kalbim, niyetim O’na ne kadar yakın? Bu soruların cevabı, imandaki derinliğimizin aynasıdır.

Samimiyet, sadece ibadetlerde değil; her davranışta, her sözde ve her niyette ortaya çıkar. Haksızlık karşısında sessiz kalmak mı, yoksa mazlumun yanında durmak mı? Dünyevi menfaatler uğruna vicdanı satmak mı, yoksa adaleti gözetmek mi? İmanda ika derecesi, tam da bu anlarda belirir.

Müslümanım diyen herkes için bir uyarıdır bu: Kendimizi kandırmayalım. “Ben ibadet ediyorum, ben Müslümanım” demek yeterli değil. İman, kalbin Allah’a olan bağlılığı ve vicdanın rehberliğinde yürütülen yaşamla ölçülür. Rabbimizin huzurunda hangi mertebede durduğumuzu ancak biz bilebiliriz; ama kendimize karşı dürüst olmasak, o hakikati göremeyiz.

İmanın ika derecesi aynı zamanda sorumluluk yükler bize. Allah’a yakınlık, sadece içsel bir hissiyat değildir; eylemlerimizle de ortaya çıkar. Komşumuza, kardeşimize, mazluma ve hatta düşmanımıza adaletle yaklaşmak, zulme sessiz kalmamak; bütün bunlar, imanda ilerlemenin göstergesidir.

Şimdi durup düşünme zamanıdır. Müslümanım diyen sen, bugün Allah’a ne kadar yaklaştığını kalbinin derinliklerinde sorguladın mı? İmanı sadece dilinle mi taşıyorsun, yoksa hayatınla da mı gösterebiliyorsun? İka derecesi, işte bu farkı ortaya koyar: Yüzeydeki ibadet mi, yoksa ruhun samimiyeti ve vicdanın rehberliğindeki eylemler mi?

Unutma, imanda ilerleme yolculuğu bitmez. Her gün bir muhasebe, her an bir sınavdır. Kendimizi sürekli tartmalı, eksiklerimizi görmeli ve Allah’a yönelişimizi her an tazelemeliyiz. İman, öyle bir hazine ki; onu ölçmek kolay değildir, ama onunla sınanmak, onu korumak ve derinleştirmek, her Müslümanın vazifesidir.

Müslümanım diyen herkes, kendi kalbinde bu teraziyi kurmalı. İmanını sorgulamalı, vicdanını hesaba çekmeli ve Allah’a olan yakınlığını sadece kelimelerle değil, hayatıyla da göstermelidir. İka derecesi, işte ruhun bu derin sınavının adıdır.

Allah’a yönelen her samimi yürek, bu sınavda yükselebilir. Kendi nefsine, kendi eksiklerine dürüst ol, vicdanının sesini dinle ve unutma: İman bir yolculuktur; her adımda Allah’a yaklaşmak, her an kendini düzeltmek ve her nefeste O’nu hatırlamakla yükselir.

Müslümanım diyen herkes için bir çağrı: Kendinizi tartın, imandaki ika derecenizi görün ve ruhunuzu Allah’a daha yakın kılmak için bugünden başlamakta gecikmeyin. Çünkü gerçek yakınlık, sadece O’na yönelmiş bir kalpte, vicdanın rehberliğinde mümkündür.