Geçtiğimiz günlerde Leman dergisinde yayımlanan ve Hazreti Muhammed ile Hazreti Musa’yı çağrıştıran bir karikatür, kamuoyunda büyük bir infiale neden oldu. Karikatürde isimleri doğrudan geçen iki figür, savaş sahnesi fonunda “Selamünaleyküm ben Muhammed” ve “Aleyhem şalom ben Musa” diyerek kendilerini tanıtıyor, bu da milyonlarca inananı derinden yaralıyor.
Bu çizim karşısında toplumsal tepki büyüktü. Tepkilerin merkezinde şu soru vardı: İfade özgürlüğü, peygamberlere hakaret etme hakkını da kapsar mı?
Cevap hem vicdanda hem hukukta nettir: Hayır.
Türk Ceza Kanunu’nun 216/3. maddesi açıkça belirtir:
“Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerler alenen aşağılanırsa ve bu fiil kamu barışını bozmaya elverişli ise, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”
Leman vakasında bu sınır aşılmıştır. İfade özgürlüğü, başkalarının kutsalına dokunma serbestîsi değildir. Eleştiri başka, hakaret ve alay başkadır. Peygamberlere yönelik açık çağrışımlarla yapılan bu tür yayınlar; bırakın mizahı, toplumda barışı tehdit eden provokatif eylemlerdir.
Hatırlayalım: 2015’te Fransa’daki Charlie Hebdo dergisi, Hazreti Muhammed’e yönelik hakaret içeren karikatürler yayımlamış; ardından gelen terör saldırısıyla Batı dünyası ifade özgürlüğü üzerinden büyük bir tartışmaya girmişti. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile 2018’de verdiği kararla, Hazreti Muhammed’e yönelik hakaretin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini vurguladı. Kararda, bu tür söylemlerin “önyargıları körükleyip, dinî barışı tehlikeye atabileceği” belirtildi.
Bugün Batı’ya yönelttiğimiz bu eleştiriyi kendi içimizde de dürüstçe yapmalıyız. İslamofobi sadece yabancı topraklarda değil, içimizde, kültürümüzün içinde de sinsice yer bulabiliyor. Bazen seküler bir pervasızlıkla, bazen sözde “eleştirel mizah” adı altında…
Oysa Türkiye’nin büyük çoğunluğu Müslüman. Bu halk, peygamberine dil uzatılmasını basit bir fikir beyanı olarak değil, kişisel bir saldırı ve derin bir hakaret olarak algılar. Saygı görmeyen bir inanç, toplumda öfke ve kutuplaşmayı tetikler.
Laik bir toplumda din eleştirilebilir elbette. Ama saygısızlık eleştiri değildir. Mizah, kutsalı hedef aldığında değil; hakikati esprili biçimde görünür kıldığında anlam kazanır.
Bugün bir mizah dergisinde yayımlanan bu karikatür, sadece bir saygı problemi değildir; aynı zamanda toplumsal barışa kasteden bir dikkatsizliktir. Hiç kimsenin kutsallara saldırı hakkı yoktur. Bu çağrı bir sansür talebi değil, saygı talebidir.
Bu yaklaşım temelde İslam düşmanlığının içerde devşirilmiş İslam’a nefret duyan bir kesimin nefretini kusmasının yansıması. Aynı zamanda bir savaş toplumsal olayları kaşımak için yapılmış karikatürdür. Dolayısıyla İslamofobi’yi dışarıda aramayalım. İçimizde de oldukça varlar.