Savaşın cepheleri ve kuralsızlığı çok önceden belirlendi. Artık İsrail’in ve Batı’nın karşısında olan her yapı “terörist destekçisi ve Yahudi düşmanı” olarak etiketleniyor.
İsrailli akademisyen ve barış aktivisti Jeff Halper, bundan on yıl kadar evvel, ‘Halka Karşı Savaş’ adlı kitabında çok isabetli bir tespitte bulunmuştu: "Teröre karşı sonu gelmeyen bir savaşta hepimiz Filistinli olmaya mahkûmuz."
MASKELİ BALO VE ONUN SAHTE YÜZLERİ
İsrail, "Orta Doğu'daki tek demokrasi" kılığına bürünmüş ırkçı bir siyonist rejimidir. Üstünlükçü ideasının bir yansıması olarak kendi işgal askerlerini, "dünyanın en ahlaklı ordusu" olarak pazarladı. Şimdi de soykırımı maskelemek için Hamas'ı ortadan kaldırma bahanesine sarılıyor.
Buradaki arka planın hinterlandına daha yakından bakmamız lazım.
Batı, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 21 binden fazla kişinin katledilmesi, on binlerce kişinin yaralanması ve yaklaşık iki milyon Filistinlinin yerinden edilmesinde bile isteye İsrail’in yanında, bu büyük suça ortak olmuştur.
Batılı liderler, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımını demeçleriyle desteklemek şöyle dursun; onlara diplomatik koruma, silah ve diğer askerî yardımları da sağladılar.
Batılı siyasetçiler, bunca hukuksuzluğuna rağmen İsrail'in "kendini savunma hakkı" olduğu konusunda ısrarcıydı.
Batı hem politik manipülasyon hem de medya dezenformasyonuyla bu işgalde ana kumanda merkezinde yer aldı. Bundan aldığı güçle apartheid İsrail, insan kıyımına ek olarak hükûmet binaları da dâhil, Gazze'deki altyapıyı yerle bir etti. Vurduğu hastanelerle sağlık sektörünü çökertti. Bombardımana devam ederken sebep olduğu açlık ve salgın hastalıklarla da nüfusun geri kalanını yok etmeyi sürdürüyor. Batı, buna seyircidir diyemeyiz.
Gazzeliler, ana vatanlarından kalıcı olarak sürüldü. İnsani yıkımın boyutu karşısında Batı, bunun hesabını tarih önünde muhakkak verecektir.
HANGİ ULUSLARARASI KURAL?
Batı'nın 70 yılı aşkın bir süredir "ilerleme, medeniyet, demokrasi, insan hakları” etiketleriyle dünyaya pazarladığı ve şart koştuğu tüm öncelikler tek tek elinde patladı. Geliştirdiği uluslararası kurumları, savaş kuralları, insani hassasiyet iddiaları artık kimseye inandırıcı gelmiyor.
Gazze’den sonra dünya yeni bir gerçeğe uyandı. Kuralsızlığın hüküm sürdüğü bu kriz ve kaos ortamında Batı doktrinleri geçerliliğini yitirmiştir. Adaletsizliğin süregeldiği bu jeopolitikte bundan böyle hiçbir yapı, ülke, millet bilindik resmî çerçevelerle güvende sayılamaz.
Dünyanın ‘insani’ bir yanı kalmadı. Gazze'de kapana kısılmış sivillerin bombalandığı, mülteci kamplarının enkaza çevrildiği felaketler zincirinde hiç kimse uluslararası kuralları güvence gösteremez.
ANTİSEMİTİZM BAHANESİ
Şu geçtiğimiz üç ayı bir savaş dönemi olarak tanımlamak adil değil. Zira iki muadil güç arasındaki bir çatışmadan bahsetmiyoruz. Gazze bir devlet değil, ordusu yok. 75 yıllık bir işgal ve 16 yıllık bir kuşatma altında hapsedilmiş, insanları aç bırakılmış, defaatle saldırı ve abluka altında olan bir Filistin var. İşgalci İsrail ise Batılı hamilerinin iplerini eline almış, hadsizlikte hudut tanımayan bir saldırganlıkla yok etmeye devam ediyor.
İsrail’e bırakın karşı durmayı, onları sorgulamak bile hazırda bekleyen etiketlerin alnınıza yapıştırılması için yeterli. İsrail'in Gazze'deki Filistinlileri katletmesini sorgulamak, işgale karşı slogan atmak, bölgedeki herkes için eşit haklar istemek antisemitizmle eş değer görülüyor.
Kendi elleriyle Yahudi düşmanlığını körüklediklerini bildiklerinden, buna da kılıfı elbette hazırda tutuyorlar.
Utanmazlık bununla da kalmayacak. Her şey bittiğinde Batı’nın bilindik ‘normalleşme’ hamlelerine hep birlikte şahit olacağız; göstermelik kınamalar, anmalar, yardım hamleleri vs. vs.
Buna en güzel cevabı Noel vaazında rahip Munther vererek İsrail’in suç ortaklarına Beytüllahim'den seslendi:
“Soykırımdan sonra özrünüzü kabul etmeyeceğiz. Aynaya bakıp kendinize şunu sormanızı istiyorum: ‘Gazze'de soykırım yapılırken ben ne yaptım?’”