Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan önceki gün Bağdat’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirerek Irak Başbakanı Mustafa el-Kâzımi ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile görüştü.

Mustafa el-Kâzımi geçen ay Riyad’ı ziyaret edecekti fakat Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in rahatsızlanarak hastaneye kaldırılması üzerine ziyaretin ertelendiği açıklanmıştı.

Salı günü de Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ve Irak Başbakanı Mustafa el-Kâzımi Amman’daki üçlü zirvede bir araya geldi.

Arap dünyasının önde gelen ülkeleri arasındaki bu trafiğin amacı bölgede İran’ı ve Türkiye’yi dengeleyecek bir “Arap ittifakı” oluşturmak.

İsrail ise artık düşman olarak değil iki ülkeye karşı işbirliği yapılacak müttefik olarak kabul ediliyor.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail arasında ilişkileri normalleştirme anlaşması imzalanmasının ardından Filistin’in konuyu görüşmek üzere yaptığı toplantı çağrısı Arap Birliği tarafından görmezden gelindi.

Oysa Filistin bir zamanlar Arapların en önemli davasıydı.

İran’ın ve Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinden yakınan Arap rejimleri Arap milliyetçiği sloganları atsalar da gerçekte yaptıkları tek şey can havliyle Netanyahu’nun etekleri altına sığınmaktan başka bir şey değil.

Çünkü meşruiyetleri yok ve Arap halklarını temsil etmiyorlar.

İzledikleri politikalar da halkların beklentilerine tamamen aykırı.

Örneğin BAE vatandaşlarının büyük çoğunluğu İsrail’le kurulan ittifaka karşı.

Diğerleri için de aynı şey geçerli.

Mısır’da geçenlerde Senato seçimlerinin ilk turu yapıldı.

Kayıtlı 63 milyon seçmenden yaklaşık 9 milyonu sandığa gitti.

54 milyona yakın seçmen ise oy kullanmadı.

Yani seçim tiyatrosuna katılanların oranı yüzde 15’i dahi bulmadı.

Abdülfettah es-Sisi liderliğindeki rejimin meşruiyeti işte bu kadar.

Darbecilerin tüm dünyada alay konusu olmayı göze alarak yaklaşık 54 milyon seçmeni savcılığa sevk etme kararı almasının amacı seçim tiyatrosunu boykot edenlerin gözlerini korkutarak Eylül’de yapılacak ikinci tura katılım oranını artırmak.

Astana görüşmeleri ve benzeri zirveler yapılırken Arap milliyetçileri “Araplar nerede?” diye sızlanırlar.

Fakat genelde bu durumdan kendilerinin sorumlu olduğunu kabul etmeye yanaşmazlar.

Mısır ve Suriye gibi devletler bugün ağırlığını kaybetmiş, meydan BAE gibi köksüz ve yapay devletlere kalmışsa bunun sorumlusu Arap rejimlerinden başkası değil.

Koskoca Mısır’ı BAE’nin kuyruğuna takan, Tiran ve Sanafir adalarını Suudi Arabistan’a satan, Nil sularındaki hakkını koruyamayıp ülkeyi gelecekte büyük bir kuraklık tehdidiyle karşı karşıya bırakan, Mısır’ın Akdeniz’deki haklarını İsrail’e ve Yunanistan’a peşkeş çeken Abdülfettah es-Sisi.

Suriye’nin bugünkü perişan halinin bir numaralı sorumlusu Beşşar el-Esed ve rejimi.

Türkiye’yle yakınlaştığı için İmran Han’ı darbeyle devirme planları yaptığı öne sürülen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Putin’le görüşüp Rusya’yı Suriye’ye müdahalede bulunmaya teşvik ettiği ortaya çıktı.

Arap rejimleri Araplara düşman arıyorlarsa aynaya baksınlar.

Filistin’i ve Filistinlileri yok sayarak İsrail şemsiyesi altında Arap milliyetçiliği yapmaya kalkmaları da komik oluyor.