Türkiye’de birkaç hafta erkene alınarak önümüzdeki mayısta yapılması beklenen seçimlerin heyecanı aylar öncesinden yaşanmaya başlarken Tunus’ta cumartesi günü yapılacak milletvekili seçimleri ve sonuçları neredeyse hiç merak edilmiyor.

Arap sokağı dahi Türkiye’de yapılacak seçimlere Tunus’takinden daha çok ilgi gösteriyor.

Bunun bir sebebi Türkiye’nin bölgesel ve küresel denklemlerdeki etkinliği ve önemi ise diğer sebebi de Tunus’taki seçimlerin anti-demokratik koşullarda yapılacak olması.

Türkiye’de partiler seçim yarışına katılıp özgürce propaganda yapabiliyor ve eşit koşullarda rekabet ediyorlar.

Parlamentonun kapısına kilit vurarak yasama, yürütme ve yargı güçlerini kontrolü altına alan Kays Said’in halk iradesine yaptığı darbe sebebiyle Tunus’ta böyle bir şey söz konusu değil.

Seçimlere partiler değil “bağımsız” adaylar katılıyor ve kimin aday olup olmayacağına da darbeciler karar veriyor.

Diğer bir ifadeyle yeni parlamentonun üyeleri Tunus Cumhurbaşkanı ve arkasındaki güçlerin onayını alan adaylar arasından seçilecek.

Böylece darbeciler ülkede yeniden demokrasiye geçilmiş görüntüsü vererek diledikleri yasaları “seçilmiş figüranlar” aracılığıyla çıkaracaklar.

Tunus’ta yeni anayasa için yapılan referanduma katılım yüzde 30 civarında olmuştu.

Cumartesi günü yapılacak seçimlere katılım oranının da yine düşük olması bekleniyor.

Kays Said’in geçen yıl 25 Temmuz’da açıkladığı “olağanüstü kararlar” ile parlamentonun çalışmalarını dondurarak başbakanı azletmesinden bu yana darbecilerin Tunus’ta attıkları her adım demokrasiye tümüyle aykırı ve “Biz yaptık, oldu” mantığıyla gerçekleştiriliyor.

Darbeciler, tıpkı Mısır’daki gibi demokrasi görünümlü bir “vesayet sistemi” inşa etme çabası içindeler ve bu planlarını da adım adım hayata geçiriyorlar.

17 Aralık’ta yapılacak seçimler o planların önemli bir ayağı.

Muhammed Buazizi’nin kendini yakarak başlattığı devrimle elde edilen kazanımların tabutuna bir çivi daha çakılacak.

Bir sonraki adımda da Tunus’un yeni parlamentosunun çıkaracağı yasalarla Kays Said’in bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmesinin önü açılacak ya da mevcut Tunus Cumhurbaşkanının ardından o koltuğa vesayetçi güçlerin istemeyeceği bir ismin oturmasını önlemek için düzenlemeler yapılacak.

Halk iradesinin “iktidara sızmasını” engellemek için sistemdeki açıklar kapatılacak.

Adaylar seçimlere partiler adına giremeyeceklerse ve partiler de aday gösterdikleri kişiler için propaganda yapamayacaklarsa partilerin varlığının ne anlamı var?

Mevcut koşullarda Tunus’ta siyasi partiler ülkede demokrasi varmış görüntüsü vermekten başka bir işe yaramıyor.

Seçimlere katılım oranının çok düşük olması da Kays Said ve darbeciler için önemli değil.

Amaçları halk iradesinin tecellisi olmadığı için yüzde 30 azınlığın desteği onlara fazlasıyla yeterli.

Yeri geldiğinde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapıyormuş gibi davranarak mangalda kül bırakmayan Batı’dan göstermelik sızlanmaların dışında ciddi anlamda bir tepki ve baskı gelmediği sürece problem yok.

Ülkenin en büyük siyasi hareketi en-Nahda’yı ve lideri Raşid el-Gannuşi’yi de soruşturma ve dava bombardımanına tutup yargı eliyle bunaltarak etkisiz hale getiriyorlar.