“Sinemamızın geleceği için de AVM’lere hayır” başlıklı dünkü yazıda
sıkça “komedi filmi” deyip durunca ve yazı da eleştirel bir yazı olunca,
yanlış anlaşılmaların önüne geçebilmek için “komedi filmi” nedir,
“komik film” nedir, “komiklik” nedir… ayrı bir bahis açmak gerekti.
Bu sayfada, yeri geldikçe bir filmin nasıl “iyi” olabileceğine değiniyoruz. Bunu söylerken de herhangi bir tür ayrımı yapmıyor, “Buradaki koşullar aşk filmleri için geçerli” yahut “Bu ilkelere en çok korku-gerilim türünde riayet edilmeli” filan demiyoruz. Aksine, “Türü ne olursa olsun, bir film ya iyidir ya kötüdür” demeye getiriyoruz.
Biraz açalım…
Sözgelimi, korku-gerilim türündeki bir filmin iyi olabilmesi, vaadettiği “korku” ya da “gerilim”den önce, çok önce, en başta, “iyi” yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Yani senaryosu “sağlam” olmalıdır, bu senaryo iyi çekilmiş, iyi bir post-prodüksiyondan geçmiş (sesi, kurgusu, vs çalışmaları iyi yapılmış) olmalıdır. “Korku-gerilim” vaadini yerine getirip getirmediğine, tüm bunlardan sonra bakarız.
Bunun gibi, bir komedi filminin “iyi” olup olmamasının birinci göstergesi “komik” olup olmadığı değildir. Karnınıza ağrılar girene kadar güldüğünüz nice işler vardır, son derece komiktir, ama film olarak “kötü”dür. Belli bir senaryosu yoktur, oyunculuğa özen gösterilmemiştir, ara ara “Bu sahneyi niye izledim ki ben şimdi?” diye sorduğunuz tuhaf boşluklar vardır, bazen sırf güzel şarkı diye kullanılan konuyla/temayla/karakterle ilgisiz bir şarkı ses bandını şişirir, vs…
Günümüzde çekilen yerli filmlerin kahir ekseriyeti komedi filmi. Bunların en fazla onda biri gerçekten komik. “Gerçekten komik” olanlarından “iyi” olmayı başarabilenlerse çok az. Şahsen, senede en fazla bir (1) adet iyi komedi filmine rastlayabiliyorum.
Ya geriye kalanlar? O numunelik bir (1) adet “iyi” filmin dışından “gerçekten komik” olanların sıkıntısı, senaryonun yeterince güçlü olmaması.
“Gerçekten komik” olmaktan çok uzakta kalanların sıkıntısı ise ortada senaryo diyebileceğimiz bir şeyin olmaması; yapımcıların/yönetmenlerin, “Sen şurada ‘ağız-şive’ şakası yap, sen şurada şöyle bir sakarlıkla seyirciyi güldür, sen de şöyle şöyle kabalıklar yap; nasılsa güldürür” diyerek kolaycılığa kaçmaları.
“Ağız-şive” şakası yerli yerince yapıldığında iyidir ve güzeldir; diğerleri de öyle. Fakat 30 saniyede anlattığımız, güya pek önemsiz gördüğümüz bir fıkrada bile belli başlı bir hikaye/senaryo var iken, film gibi iddialı bir işte buna dikkat edilmemesi, “ağız-şive” şakalarıyla ya da “salaklık” şovlarıyla seyirciyi güldürmeye çalışan bir filmi, en bayağı bir fıkradan (fıkra şöyle dursun, internetteki “komik kedi videlolarından”)bile daha kıymetsiz hale getiriyor.
Yılda 100’ün üzerinde filmin çekildiği sinemamızda, kabaca bir yılda 60 tane komedi filmi çekiliyor deyip toplu sonuçları verecek olursak:
a) İyi komedi filmi sayısı, en fazla: 1.
b) “Gerçekten komik” velakin “iyi” olmayı başaramayan film sayısı: 8-10.
c) Ne iyi, ne komik, ya da ne bir fıkradan daha kıymetli olabilenlerin toplam sayısı: 40-50.
Madem dünkü yazının mütemmim cüzü olacak, şöyle bitirelim:
Mevcut “AVM sinemaları” sisteminde kimse sizden “a” grubuna giren bir film istemez. Yapabiliyorsanız “b” grubundan olsun filminiz; yapamıyorsanız da, ne önemi var; zaten “c”ler
iş görüyor!