Ne kadar yorucu bir başlık; değil mi? Dikkate değer bir iş olarak öne çıkan dizilerden “Endeavour”u izlerken de ben bu yukarıdaki başlığı tekrar tekrar okuduğumuhissediyorum. Aslında zekice ortaya konan ve zekice çözümlenen suç hikayeleri başta olmak üzere pek çok müspet tarafı olan dizinin neden yorucu olduğuna bir bakalım.
Gündemime giren yeni dizi filmlerden biri: Endeavour. İlkin 2012’de TV filmi olarak yapılmış, ardından 2013’te diziye evrilmiş. Şu ana kadar 2 sezonda toplam 8 bölüm yayınlanan dizinin 3. sezonunun 2016’da başlayacağı ifade ediliyor.
Hikayesi şöyle: Oxford Üniversitesi’nde yetişmiş parlak bir zeka olan Endeavour Morse, önce orduya yazılmış, burada bir süre kriptograf olarak görev almıştır. Sonra “Bu iş bana göre değil” diyerek ordudan ayrılıp polis olmaya karar vermiştir. Tam polisliği de sıkıcı bulup istifa etmek üzereyken (dizinin başladığı yerde), geçici süreliğine Oxford Emniyeti’ne tayin edilir. Burada kıdemli bir müfettiş olan Fred Thursday’le tanışır ve zamanla kendisini karmaşık asayiş bulmacaları çözerken bulur. Polislikten istifa edip etmeme konusunda fikri nedir, henüz bilmiyoruz (Birazdan değineceğimiz konumuz da bu zaten.)
İngiliz işi olan Endeavour, 1987-2000 yılları arasında 12 sezon boyunca oynayan “Inspector Morse-Müfettiş Morse” adlı dizideki hikayenin evveliyatını, başkarakter Endeavour Morse’un 1960’lardaki tıfıl günlerini anlatan bir yapım.
90 DAKİKALIK İŞLERİN KALİTESİ
Dizinin müspet/menfi tüm unsurlarının düğümlendiği yer süresi. Endeavour’un her bir bölümü yaklaşık 90 dakikalık.
Yabancı dizilerde 45-60 dakikalık yapımlara kıyasla, 60-90 dakikalık işleri daha bir tutuyorum. Çünkü genelde oyundan kameraya, senaryodan kurguya kadar daha disiplinli çalışmaların ürünü oluyorlar. Bizdeki +90 dakikalık dizilerin en büyük handikapı, bir sezonda en az 20 bölüm olarak yapılması ve doğal olarak bu tempoya alışılamadığından ortaya günbegün zayıflayan işler çıkması. Bölüm süresi 60-90 dakika arası olan yabancı yapımlar ise genelde bir sezonu en fazla 5-6 bölümle kapatıyorlar ve sezonlar da ortalama iki yıl arayla yayınlanıyor.
DİZİ RİTMİ-FİLM RİTMİ
Ecnebiler 60-90 dakikalık işlerde, anlatım olarak dizi ritmiyle film ritmi arasında bir kıvam tutturuyorlar çoğunlukla. 45 dakikalık dizi filmlerde, karakterin hikayesiyle bölüme konu olay örgüsü daha net çizgilerle ayrılır. Yapımcının/yönetmenin tercihi ya da hikayenin türüne/ağırlığına göre karakter-olay örgüsü süreleri 15-30, 20-25, 25-20 ya da 30-15 olarak bölünür. Bu, işin müziğinden kamera hareketlerine, kurgusundan reklam arasına kadar net şekilde hissedilir. 90 dakikalık klasik bir sinema filminde ise böyle ayrımlar pek yoktur (aslında, hiç olmamalıdır.) Karakterin hikayesiyle olay örgüsü birbirine girdikçe daha lezzetli filmler ortaya çıkar. İşte, 60-90 dakikalık dizilerde, ecnebiler bu farkı en aza indirmeye gayret ediyorlar.
Fakat Endeavour’da bunu bir türlü göremedim. Çok ağır, çok yoğun bir hikaye var. Zekice tasarlanmış cinayet(ler zinciri), zekice çözülüyor. Bölüm boyu göze sokmadan işaret edilen ipuçları nihayetinde sakince birleştiriliyor. Çok iyi, çok güzel. Ancak çok, pek çok önemsediğim bir husustur ki: Bu süreçte karakter hikayesi, yani “insan” yok.
İzah edelim…
SUÇ AYDINLATMA MACERASI YOĞUNLAŞTIKÇA…
Bu tip dedektiflik hikayelerinde temelde iki yapı görürüz. Birinde, dedektifin (bir “insan” olarak dedektifin) merkezde olduğu, suça konu karakterlerin hikayesinin yanda aktığı bir yapı vardır. Diğer yapı da bunun tersidir; suça konu karakterlerin hikayesi ağırlıktadır, dedektifinki yan hikaye seviyesindedir.
Endeavour’da ise, başta ikinci türden bir yapıyla karşı karşıyayız gibi duruyor, “Hm, demek suça ilişkin failin/mağdurun/yakınlarının hikayelerine odaklanacağız, Müfettiş Morse bu arada kendi karakterini açığa çıkaracak kimi dokunuşlarla bölümü şekillendirecek” diyoruz, ama olmuyor. Suçu aydınlatma macerası o kadar yoğun bir soruşturma, konuşma, konuşma ve konuşma zinciriyle anlatılıyor ki, arada nefes alacak bir boşluk bulunmadığı gibi, bu konuşma, konuşma ve konuşmalar Morse’un ya da öbür karakterlerin ya da suçla ilişkili diğerlerinin kimliklerini, tercihlerini, insani vasıflarını görmemize mani oluyor. Herkesin sürekli konuştuğu, sürekli bir şeyler çözüp sürekli çözülmesi gereken başka bir şeye koşturduğu bir hikaye ortaya çıkıyor. 90 dakikalık bir bölümün 85 dakikası ilgili suça dair soruşturma, konuşma, konuşma ve konuşma; sadece geriye kalan 5 dakikası Morse’un ya da diğerlerinin hikayeleri (ki, zaten bu yoğunlukta o 5 dakikada güme gidiyor, anlaşılmaz kalıyor.)
90 DAKİKAYA BİLE SIĞMAZ
Öyle ki, sözgelimi, başta atıf yaptığımız üzere, bilmem kaç bölüm geçmesine rağmen, Morse istifa konusunda ne düşünüyor, vazgeçti mi, yoksa işine yeniden ısınıyor mu, yoksa aslında Morse maymun iştahlının teki mi, hala bilemiyoruz; buna dair küçük, minicik bir işaret bile görmüyoruz. Bunun dışında, mesela, hikayenin başında Morse’un pes etmeyen bir adam olduğuna işaret ediliyor, hikaye boyunca Morse’a dair bildiğimiz tek de şey bu. Fakat “Pes etmeyen Morse”, nasıl oluyor da ikide bir “Bu iş bana göre değil” diyerek çekip gidebiliyor, mesela böyle temel ve izah edildiği takdirde heyecan verici bir maceraya kapı aralayacak bir ikileme üstünkörü bile değinilmiyor.
90 dakikalık bir Endeavour bölümü, Morse’u ve diğer karakterleri derinleştirecek hikayelerle süslenip her biri 90 dakikalık iki bölüm halinde yeniden tasarlanmış olsa, muhtemelen bu satırlarda bir şaheserden bahsedecektim; ama yok. Evet, cinayet(ler zinciri) çok zekice hazırlanıyor, çözümlerde de zekice espriler ortaya çıkıyor; ama 90 dakika için fazla, çok fazla bir yoğunluk.
“İYİ YANLARINI ALALIM”
Tüm bunların altını çizerek Endeavour hakkındaki nihai tavsiyem şudur: Temiz bir iş, argosu, çıplaklığı hemen hiç yok; dedektif soğukkanlılığına paralel şekilde kamerasıyla, ses bandıyla, kurgusuyla anlatım diline hakim olan sakin hava müthiş saygı uyandırıyor; suçların zekice tasarlandığını zaten söyledik… Evet, içinde “insan”a pek rastlayamıyoruz ama bu üç husus üstüste gelince göz atmakta fayda var diyebilirim. İzleyelim ama kendimizi çok kaptırmayalım, Endeavour’un “iyi yanlarını alabiliriz.”