Avrupa, dünyanın en küçük fakat etkisi en büyük kıtalarından biri. İki dünya savaşı sonrası, Avrupa ülkeleri savaşarak bir yere varamayacaklarına ve birleşmenin kendilerini daha güçlü kılacağına kanaat getirdiler. İşte böyle başladı Avrupa Ekonomik Topluluğu'ndan Avrupa Birliği'ne uzanan macera. Avrupa Birliği (AB) çatısı altında birleşen ülkeler bütün farklılıklarına rağmen ortak politikalar belirleyerek milletlerini kaynaştırabildiler.

Ancak hiçbir hikâyede her şey toz pembe değildir. Sömürgeci mirasının getirdiği refah ve zenginlik ile yaşayan Avrupa, değişen dünyanın getirdiği yeni rekabet ortamında zorlanmaya başladı. ABD ve Çin gibi dünya devlerinin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin genç ve dinamik nüfusu Avrupa Birliği ülkelerinin geleceği için tehdit oluşturmaya başladı. Kezâ AB ülkelerinin dünya sahnesindeki azalan itibar ve nüfuzu da kendileri için bir problem yaratmaya başladı.

AB için en büyük zorluklardan biri ise, dünyada artan savaş, çatışmalar ve istikrarsızlık sonucunda Avrupa kıtasına doğru artan göç hareketlerinin doğru yönetimi. Bir yandan yaşlanan nüfusu nedeniyle iş gücüne ihtiyaç duyan Avrupa, diğer yandan da kendi topraklarındaki ekonomik sebeplerden dolayı artış kaydeden göçmen ve İslam karşıtlığına yenik düşüyor.

AB'nin karşı karşıya kaldığı bir diğer önemli sıkıntı ise “sınırları” konusunda çıkan bitip tükenmeyen tartışmalar. Avrupa'nın coğrafi, kültürel, felsefi, siyasi sınırları nedir? Türkiye AB'ye üye olmalı mıdır? Ya peki Ukrayna? Türkiye AB'ye alınmazsa Çin ve Rusya'ya yönelebilir mi? Ukrayna AB'ye entegre edilmezse Rusya AB'ye komşu olabilir mi?

Bütün bu sorulara bir de AB'nin karmaşık bürokratik yapısı, halktan kopukluğu ve önemli meseleler karşısındaki hantallığı eklenince haliyle "Avrupa şüpheciliği" diye bir durum ortaya çıkıyor. AB gemisinden ilk ayrılan Birleşik Krallık oldu. Brexit adlı verilen bu olay, diğer AB ülke ve vatandaşlarını da AB kurumlarını ve bunların ne kadar etkili olup olmadıklarını sorgulamaya yöneltti. İtalya'da AB karşıtlığı üzerine kurulmuş Italexit adlı siyasi bir parti bile kuruldu.

Avrupa kendini arayadursun diğer dünya güçleri yerinde durmuyor. NATO'nun sürekli doğuya doğru genişlemesiyle sınırlarını tehdit ettiğini düşünen Rusya, Ukrayna savaşını başlatarak  Avrupa'ya ilk gözdağını verdi. Bugün Rusya'ya enerji ve gıda anlamında son derece bağımlı olan AB ülkelerinin elleri kolları bağlanmış durumunda. Bir yandan uyguladıkları yaptırımlar ile Rusya’yı caydırmaya çalışırlarken, diğer yandan savunma anlamında NATO'ya bağımlılıkları sebebiyle çok da ileriye gitmemeye özen gösteriyorlar.

Avrupa'nın kurtuluşu, aslında tehdit olarak gördüğü Türkiye'den gelebilir mi? Bugün baktığınızda dünyadaki bütün önemli krizlerin çözümünde Türkiye son derece önemli bir rol oynuyor. Suriye'de DEAŞ'la göğüs göğüse çarpışan tek NATO ülkesi Türkiye oldu. Bugün Avrupa'nın kapılarını kapattığı mültecilere de Türkiye ev sahipliği yapıyor. Bir başka deyişle Avrupa Birliği'nin sınırlarına dahil etmek istemediği Türkiye aslında onun sınırlarını koruyor.

Ancak AB'nin Türkiye'ye hiç de adil olmayan yaklaşımı, çifte standartı, Türkiye'yi başka sularda yelken açmaya itebilir. Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü gibi başka birliklere dahil olmaya, hatta kendi başka oluşumlara imza atmaya yeltenebilir. 1963'ten beri süregelen serüvene bir gün ansızın son verebilir. Dünyada artan istikrarsızlık, ekolojik felaketler, güç dengelerinin yeniden dağılmasına ve Doğu'ya doğru kaymasına sebep olabilir.

Özetle Avrupa kendi ararken tümden kaybolabilir.