Tunç Soyer’in 9 Eylül’de söyledikleri sıra dışı bir çıkış filan değil. Bütünüyle CHP kadrolarının zihin krokisini temsil eden, CHP’nin tarihî ve sosyo-politik kimliğini ortaya koyan, gayet alelade, bağnaz ve iptidai bir hezeyan… Son derece normal, aksi düşünülemeyecek, müşterisi hazır bir cehalet örneği…

Osmanlı’nın, son döneminde gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olduğuna inanıp bunu sloganlaştırmak kronik Halk Parti kafasına mahsus bir karanlık zaten. Tarih bilmemek, bilene de cahil demek onlara has bir vaziyet.

Soyer’in, aldığı tepkilere verdiği cevap ise gayet yerinde…

‘’Nutuk’ta böyle yazıyor!’’ dedi, canlı yayında açtı okudu. Haklı! Nitekim Nutuk’ta çok daha ağır ifadeler var… (Soyer’in şakşakçıları ellerine lügat alıp Nutuk’u biraz daha okuyabilirlerse, İngilizlerin M. Kemal’e yaptığı siyasi ve askeri yardımları, girişilen iş birliklerini de görecekler.)

O yüzden problem, onların kısmen tutarlı cehaletlerinden çok, bizim mahalledeki ‘’iki zıddı birleştirme’’ çabaları. CHP zihniyetinin primitif kibri kadar, muhafazakâr kesimin saplandığı Stockholm Sendromu da yoruyor beni…

Neyse.

Bütün meziyetlerinin ve entelektüel vasıflarının haricinde, büyük bir hukukçu da olan Sultan Vahidüddin merhumu anlatmak kitaplık mevzu…

Bu sebeple o topa girmeyeceğim.

Âkıl bâliğ, rejim ezberlerinden sıyrılmış, çapraz okumalar yapabilen, hakikate meraklı, vasat bir zekâ; zaten hazretin hain olmadığını, hangi ‘’oldu-bitti’’lere getirildiğini, nasıl ihanetlere, iftiralara uğradığını öğrenebilir. Konjonktürel düşünme kabiliyetine sahip bir insan, kafasındaki pek çok soru işaretine de cevap bulabilir.

Tunç Soyer; saltanat keyfi sürmekle, tahtı için halkını yok saymakla, zevk ve eğlence peşine düşmekle itham ettiği Osmanlı padişahlarına gelene kadar; önce kendisinin ve ailesinin sürdüğü modern saltanata baksın. Aldıkları onlarca milyon TL’lik ihaleler hâlen kamuoyu arşivinde.

Ömürleri boyunca nizâm-ı âlem ve ilây-ı kelimetullâh için nefes harcayan, hem bedeni hem de aklıyla savaşan, her devirde bürokratik ihanetlerle uğraşan koskoca adamları kendileri gibi basit, lüks ve şatafat düşkünü zannediyorlar.

Küçük bir şehri bile doğru düzgün yönetemeyen kiralık herifler, en alengirli dönemlerde dahi kıtalara hükmedebilmiş liderlere dil uzatıyorlar.

Soyer dediğimiz profil; her fırsatta Yunan seviciliği yapan, ‘’Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakalım’’ diyen, arada ‘’İzmir özerk olsun’’ tadında espriler(!) yapan, HDPKK figürleriyle sıkı irtibat kuran, eşcinsel grupları aşkla savunan, mason localarında poz kesen, başarısız, beceriksiz bir belediye başkanı…

PKK’lı akademisyenlere belediye şirketlerinde iş verdiğini, hanımından arta kalan ihaleleri HDP birimlerine teslim ettiğini vs. de unutmadık.

Babası da 80 darbesinin meşhur işkenceci savcılarından…  Ama işkenceyi yalnızca ülkücülere reva gören adalet(!) timsali olanlardan...

Fakat hitap ettiği kitle için bunların hiçbir önemi yok tabii. Sokaklarını pislik götüren, altyapı sistemi hâlen düzeltilememiş, ülke genelini 50 sene geriden takip eden bir şehrin sakinleri için o bir kahraman. Günümüz Türkiye’sinde evlerine bidonla su taşımaları, su tankerlerinin önünde kavgaya tutuşmaları, lağım kokuları içinde yaşamaları filan mesele değil… Ne de olsa hepsi laik, Atatürkçü, çağdaş birer aydın… Öpüşüp barışırlar. Olmadı, araklama İzmir Marşı’nı çalar aralarını biz yaparız.

Tarkan konseri için ayrıldığı söylenen 45 milyon TL’lik bütçeden de rahatsız değiller. (Soyer’in belirlediği yıllık deprem bütçesi bu miktarın yarısı bile değil.) Tıpkı, Gündoğdu Meydanı’ndan konser için sökülen ağaçlardan rahatsız olmadıkları gibi… Başımıza çevreci kesilen Tarkan’dan da hiç ses seda duymadık elbette…

Asker kılığına bürünmüş balerinlerin ‘’cumhuriyet’’ kokulu dansları onlar için yeterli. Birkaç Kemalist masal, Osmanlı’ya küfür, sanat zannedilen komik hareketler, rutin ‘’laiklik’’ krizlerini gidermeye kâfi…

Geçmişlerinden gelen İttihatçı kanını, Komitacı çapsızlığını hâlen taşıyorlar.

Bu kitleye Agamemnon’u, Venizelos’u, onun oğlu Sofoklis’i, hiçbirini anlatamazsınız. Ankara hükûmetinin Yunan bürokratlara gösterdiği misafirperverliklerden(!) asla bahsedemezsiniz. Bu topraklar yüzlerce yıldır neler yaşadı, milletimiz ne zulümler gördü hakikatiyle öğretemezsiniz. İttihat ve Terakki’nin, sonrasında yeni rejimdeki elit hiziplerin farmason kulüpleriyle olan siyasî ve iktisadî bağlarına zinhar dokunamazsınız…

Ona göre eğitiliyorlar çünkü.

Her yeni kuşakta ona göre dizayn ediliyorlar.

Hâsıl-ı kelâm…

İthal maarif modeli değişmedikçe; yapılan sosyal hizmetlerin, dev sanayi adımlarının, muazzam tekno-girişimlerin hiçbir karşılığı olmayacak. Türkiye’yi asırlık zulmete hapsedecek, teröristlerle kooperatif çalışacak, global sermayenin tasmasını takacak tipler; üç beş ‘’Atatürk’’ güzellemesine tav olan körpe dimağların kurtarıcısı olmaya devam edecek…

Osmanlı torunu olmakla övünmek yetmiyor.