İtalya’da düzenlenen genel seçimlerde aşırı sağın zaferi, özellikle AB çevrelerinde soğuk duş etkisi yarattı. Nasıl olur da AB’nin kurucu ülkesi ve üçüncü büyük ekonomisi İtalya’da Mussolini’den 100 yıl sonra faşizm yeniden canlanır? Seçimlerde İtalya'nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) Partisi oyların yüzde 26’sını kazanarak birinci oldu. Giorgia Meloni’nin Mussolini’den sonra ilk aşırı sağcı kadın başbakan olması bekleniyor.

Meloni, seçim sonrası yaptığı konuşmada “bölenlere değil birleştirenlere” odaklanacağını ve tüm İtalyanlar için çalışacağını ifade ederek biraz da olsa durumdan endişe duyan vatandaşların yüreğine su serpti. Ancak milliyetçi ve muhafazakâr bir çizgisi olan Meloni; kürtaj, göçmenler, İslam ve LGBT gibi farklı konularda keskin söylemleriyle tanınıyor.

Avrupa'nın etnik ve dinî kimliğinin göçmen ve Müslümanlar tarafından değiştirilmesinden korkan genç siyasetçi, AB’nin köklerinin kesinlikle Hristiyan olduğunu ve bunun asla değişemeyeceğini savunuyor. Kürtaj ve ötenaziye de karşı olan, “Tanrı, vatan, aile” kavramlarını siyasetinin merkezine koyan Meloni, LGBT lobilerinin aile kurumuna savaş açtığını ve İtalyanlara kimliklerini kaybettirmeyi amaçladıklarını düşünüyor.

Meloni’nin Türkiye karşıtlığı

Meloni aslında enteresan bir karakter. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ülkesinin Afrika’daki müdahaleleri ve yol açtığı göçmen krizi konusunda sert bir şekilde eleştirdiği konuşması Türkiye’de milyonlarca kez beğeniyle izlenip paylaşıldıysa da, kendisi Türkiye’yi pek sevmiyor. Örneğin Meloni, geçen yıl yaptığı bir konuşmada Türkiye'nin AB'ye tam üye adaylığı statüsünün feshedilmesini talep etmişti. Savunduğu bir başka tez de, Avrupa'nın Türkiye ile yakın ilişki kurması hâlinde İtalya’nın İslamlaşacağı yönünde. Meloni, Ayasofya'nın tekrar cami olarak ibadete açılmasına ve Türkiye'nin Suriye operasyonlarına da itiraz ediyor.

AB aşırı sağ ile yeniden şekillenecek

İtalya’da aşırı sağın zaferinden önce AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, “İşler zor bir yöne giderse, Macaristan ve Polonya ile ilgili olduğu gibi, araçlarımız var” diyerek İtalya'yı üstü kapalı şekilde uyardı. O yüzden İtalya ve AB’nin ilişkilerinin zor bir sürece gireceğini tahmin etmek zor değil. Öte yandan, geçmişte Meloni’nin Macron’a hitaben yaptığı konuşmalar da göz önünde bulundurulduğunda, Türk basınında atılan “Paris-Roma balayı bitti” manşetinin çok yerinde bir tespit olduğu aşikar.

Aslında aşırı sağ, uzun zamandır Avrupa’da yükselişte. Örnek vermek gerekirse, İtalya'dan iki hafta önce İsveç'te gerçekleştirilen seçimlerde, aşırı sağcı İsveç Demokratlar Partisi (SD) oy oranını büyük oranda yükselterek ülkenin 2. büyük partisi hâline geldi. Fransa’da nisan ayında düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron’un karşısına ikinci kez çıkan aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Marine Le Pen, oy oranını büyük oranda arttırmıştı. Almanya’da göçmen karşıtlığı ile tanınan Almanya için Alternatif (Afd) Partisi 2017’de ilk kez meclise girmeyi başarabildi. Avusturya’da Nazi uzantıları tarafından kurulan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) 2000’de iktidar ortaklığı yaptı. Hollanda’da 150 sandalyeli mecliste aşırı sağcıların sandalye sayısı 29. İspanya'da ise, Katalonya bölgesinin ayrılıkçı girişimleri aşırı sağcı Vox partisinin hızla yükselmesine yol açtı.

Peki aşırı sağın Avrupa’daki başarısı nasıl açıklanabilir? Zorlu bir pandemi dönemi, Ukrayna savaşı, beraberinde getirdikleri göçmen ve enerji krizi ve tabii ki de uzun zamandır Avrupa’da süregelen enflasyon artışı, hayat pahalılığı gibi ekonomik problemler aşırı sağın AB ülkelerinde rağbet görmesine sebep oluyor. İtalya örneğine tekrar dönüp baktığımızda, ülke, Yunanistan'dan sonra Euro Bölgesi'nde en yüksek kamu borcu oranına sahip. Ayrıca İtalya giderek yaşlanan ve gerileyen nüfusu nedeniyle de panik halinde. Ulusal İstatistik Enstitüsü (ISTAT), ülke nüfusunun 50 yıl içerisinde 11,5 milyon azalmasının beklendiğini bildirdi.

Peki kimliklerini muhafaza etmek, nüfusunu güçlendirmek ve sınırlarını korumak isteyen Avrupa ülkeleri karşısında AB nasıl yeniden şekillenecek? AB yavaş yavaş, Marine Le Pen’in teklif ettiği “Uluslar Avrupası”na mı dönüşecek? Bu kış enerji kriziyle daha da artacak problemlerle AB’nin bambaşka bir şekil alacağı artık kesin.