ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Department of Homeland Security-DHS), 11 Eylül saldırılarından sonra terörle mücadeleden birinci derece sorumlu kurum olarak faaliyete geçti. Bu kurumun terörle mücadele görevinin yanında büyük bir sansür makinesi işlettiği ortaya çıktı.

Intercept adlı haber kuruluşunun ilk kez kamuoyuna duyurduğu bulgulara göre DHS, sosyal medya şirketleri Meta (Facebook, Instagram, WhatsApp), Twitter ile Wikipedia gibi kuruluşların yöneticileriyle 2020’den bu yana FBI’ın da katıldığı aylık toplantılar yaparak, içerik denetim mekanizmasına sahip oldu.

DHS, bu operasyonu Dezenformasyon Yönetim Kurulu (DYK) adıyla hayata geçirdi. George Orwell’in 1984 romanındaki ‘Gerçek Bakanlığı’nı andıran kurul, sosyal medya ve internet âleminde neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğuna yargı kararı olmadan karar verme yetkisi kazandı.

DYK’nin kurulduğu ilk kez 27 Nisan 2022'de bütçe görüşmelerinde açıklandı. Oysa iki hafta öncesinden faaliyete başlamıştı. Ulusal güvenliği koruma amacında olduğu belirtilen kurul, sivil toplumdan büyük tepkiler aldı ve sadece dört ay yaşadı, 24 Ağustos 2022'de dağıtıldı.

Resmi olarak dağıtıldığı açıklansa da bu mekanizmanın hâlâ bir şekilde işlerliğini sürdürdüğüne dair bulgular var. Dezenformasyonla mücadele adı altında işletilen siber sansür mekanizması DHS’ye bağlı Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA) bünyesinde işler gözüküyor.

Bu durumu inkâr etmeyen CISA, bildirimi yapılan sakıncalı içeriklerin kaldırılması konusunda tasarrufun sadece yayınlarda olduğunu savunuyor. Ancak uygulamada işlerin böyle gitmediği, talepte bulunan devlet olunca sürecin sansür makinesi gibi işlediği görülüyor.

Tepki çeken sansür mekanizmasına ilişkin kanıtlardan biri Meta’nın sahibi olduğu Facebook’ta bulundu. facebook.com/xtakedowns adresinde hâlâ yer alan ve sadece devlet yetkililerinin girebildiği sistemde, kaldırılması istenilen içerikler işaretlenebiliyor.

Devlet ya da kolluk kuvveti e-posta adresi kullanan kişiler sisteme erişim hakkı talep edebiliyor. DYK’nin içerik kaldırma talimatı verebildiği başka mekanizmaların diğer sosyal medya ve internet portallarında da bulunduğu düşünülüyor.

Terörle mücadele, yanlış bilgiyi önleme ve mağduriyetler yaşanmasının önüne geçme çabası, kabul edilebilir olmakla birlikte, dezenformasyonla mücadele adı altında devlet kurumlarına verilecek sınırsız içerik kaldırma yetkisi, daha vahim sonuçlar doğurabilir.

Gerçeğin ne olduğuna sadece devletlerin karar verebildiği bir düzende ‘gerçek’, eğilip bükülebilen bir şey haline gelebilir. Bu da halkı dezenformasyondan korumak yerine, halka yönelik algı yönetimi faaliyeti olarak karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla ucu açık bir mekanizmayla karşı karşıyayız.

Çözüm, şeffaf ve halktan bilgi saklamayan bir mekanizma kurmaktan geçiyor. Yetkileri ve sınırları net olmayan, şeffaflıktan uzak yapılar, dezenformasyonla mücadele iddiasıyla yola çıkıp, halkın haber alma ve ifade özgürlüğüne darbe vuran aygıtlar haline gelebilir.