Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez koalisyonunun İran destekli Husiler ile devrik rejim yanlısı güçlerin başkent Sana’yı işgal ederek gerçekleştirdikleri darbeye son vermek üzere Yemen’e askeri müdahale başlattığı Mart 2015’ten bu yana sekiz yıl geçti.

Bugün Suudi Arabistan’ı fiilen yöneten Veliaht Prens Muhammed bin Selman, veliaht ilan edilmeden kısa süre önce Mayıs 2017’de Savunma Bakanı sıfatıyla resmi El-İhbariyye kanalına verdiği röportajda, ülkesi için Yemen’e askeri müdahalenin bir seçenek değil zorunluluk olduğunu ifade etmişti.

Ardından da Suudi Arabistan’ın istese “birkaç saat içinde Husi milislerinin kökünü kazıyabileceğini”, fakat sivillerin zarar görmemesi ve Suudi Arabistan ordusunun kayıp vermemesi için bunu yapmaktan kaçındığını öne sürmüştü.

Gelinen nokta Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın o gün söylediklerinin kocaman bir balon olduğunu gayet net bir şekilde gösterdi.

Büyükelçi Muhammed el-Cabir başkanlığındaki Suudi Arabistan heyetinin Sana’yı ziyaret ederek Husilerle görüşmesi birkaç saat içinde kökünün kazınabileceği söylenen milis güçleri karşısında alınan yenilginin resmen tescilinden başka bir şey değil.

Suudi Arabistan heyeti ve Husilerin “Yemen’de ateşkes anlaşmasını yenileme ve kalıcı siyasi çözüme ulaşma” yönünde ilerleme sağladıkları ve görüşmeleri sürdürme kararı aldıkları açıklandı.

Riyad ve Tahran’ın ilişkilerini normalleştirme yönünde attıkları adımın ilk yansımasının Yemen’de görüleceği tahmin ediliyordu.

Ancak Suudi Arabistan ve Husiler arasında imzalanacak olası bir anlaşmanın Yemen’e barış, huzur ve istikrar getireceğini öne sürmek, sorunun asıl sebebini inkâr etmek anlamına gelir.

Şu an yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan’ın kazanamayacağını anladığı bir savaştan çekilme ve Yemen halkını Husilerle baş başa bırakıp kendisini kurtarma süreci olarak nitelenebilir.

İran destekli Husiler, ülkeyi yönetmenin kendilerine “Allah tarafından bahşedilmiş kutsal bir hak” olduğuna inanıyorlar.

Diğer bir ifadeyle, Suudi Arabistan’ın Husilerle imzalayacağı anlaşmanın ardından Yemen’e halkın özgür iradesi hâkim olmayacak.

Sorunu “İran-Suudi Arabistan çekişmesi” parantezine hapsedenler Husilerin silah zoruyla dayattıkları azınlık diktasını görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar.

Ali Abdullah Salih’in diktatörlüğüne son veren Yemen halkının Husi diktatörlüğüne boyun eğmesini kimse beklemesin.

Dolayısıyla Yemen’de savaş henüz bitmiş değil.

Yemenliler, Husilerin darbesine son vermek ve halk iradesinin ülkeye yeniden hâkim olmasını sağlamak için “yanlış müttefik” seçmenin bedelini çok ağır ödediler.

Arap Baharı’na savaş açan ve demokrasiden ölümüne korkan rejimlerin Yemen’de demokrasiye destek değil köstek olacaklarını fark edemedikleri için kaybettikleri ilk şey darbeye karşı mücadelenin kontrolü oldu.

Davalarını bir başka ülkenin eline ve ordularının komutasını da nihayetinde o ülkenin büyükelçisine bırakmak zorunda kaldılar.

Başrol oyuncusuyken figüran haline geldiler.

Suudi Arabistan’ın savaştan çekilmesi Yemenliler için de bir fırsat.

Körfez ülkelerinin boyunduruğundan kurtulup ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini kazanmak, halk iradesinin tecellisini sağlamak için yeniden “Bismillah” diyebilirler.