Önceki gün hem Suudi Arabistan-Filistin hem de Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerini ilgilendiren önemli bir gelişme yaşandı.

Suudi Arabistan ilk kez Filistin’e büyükelçi atadı.

Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenen törende, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın temsilcisine güven mektubunu sunan Büyükelçi Nayif bin Bender es-Sudeyri’nin, tam yetkili olağanüstü büyükelçi ve mukim olmayan Kudüs Başkonsolosu olarak görev yapacağı açıklandı.

Riyad’ın bu adımı, bölgede ve dünyada daha çok “Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi yönünde atılmış bir adım” olarak değerlendirildi.

İsrail medyası da benzer bir okuma yaparak kararın, Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi öncesi “Filistinlilere iyi niyet beyanı” ve “normalleşmenin yol açacağı olumsuz etkiyi hafifletme çabası” olduğunu yazdı.

Böylece beklenen normalleşmenin Suudi Arabistan halkına ve Arap kamuoyuna nasıl pazarlanacağı netleşmeye başladı.

Özetle ifade etmek gerekirse, İsrail’le kurulacak diplomatik ilişkilerin Filistin halkının yararına olacağı ve haklı davasına hizmet edeceği propagandası yapılacak.

Yönetime yakın kalemlerden ve özellikle ulemadan bu yönde açıklamalar ve fetvalar gelecek.

Suudi Arabistan hükümetinin en hararetli savunucularından Mescid-i Haram imamı Abdurrahman es-Südeys, Temmuz 2017’de okuduğu cuma hutbesinde Kral Selman’ı “Hadimu’l-Harameyn ve’l-Aksa” (Harameyn’in ve Mescid-i Aksa’nın Hizmetkârı) olarak adlandırmıştı.

Aynı şeyi ara sıra Suudi Arabistanlı başka isimler de söylüyor.

Mekke ve Medine’nin Suudi Arabistan sınırları içinde olması sebebiyle kullanılan “Hadimu’l-Harameyn” nitelemesine Mescid-i Aksa’nın da dahil edilmesinin taşıdığı “siyasi mesajı” anlamak için uzman olmaya gerek yok.

Abdurrahman es-Sudeys’in aynı hutbede söylediklerine bakmak yeter.

Mescid-i Haram imamı o gün Suudi Arabistan’ın Filistin’e nasıl sahip çıktığını anlatmış; Kral Selman’ın çabalarının, Filistin halkının maruz kaldığı zulmü ortadan kaldırdığını ve Siyonistlerin ihlallerinin sona erdiğini öne sürmüştü.

Mescid-i Aksa’nın hizmetçisi olmak aynı zamanda Mescid-i Aksa’nın yönetiminde söz sahibi olmayı da gerektiriyor.

Uluslararası hukuka ve anlaşmalara göre şu an bu yetki Ürdün’de.

İsrail ve Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleşmesi karşılığında Mescid-i Aksa’nın yönetiminin Amman’dan alınıp Riyad’a verileceği konuşuluyor.

“Hadimu’l-Harameyn ve’l-Aksa” olarak adlandırılmak, yakın gelecekte tahta oturması beklenen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın da hoşuna gidecektir.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed ay başında Ürdün’ü ziyaret etti.

Ardından Mahmud Abbas, Amman’a önceden ilan edilmemiş sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi.

Abbas’ın ziyaretinden hemen önce Biden’ın Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi için nabız yoklamak üzere bölgeye gönderdiği Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Ortadoğu Koordinatörü Brett McGurk Amman’daydı.

Muhammed bin Selman’la son dönemde araları iyice açılan Muhammed bin Zayed’in Ürdün Kralı Abdullah’a, Suudi Arabistan’ın Mescid-i Aksa’ya yönelik planlarını ilettiği ve Kral Abdullah’ın da Abbas’ı, Mescid-i Aksa üzerindeki “Haşimî Vesayeti” konusunda uyarmak üzere Amman’a çağırdığı söyleniyor.