Suriye’nin doğusundaki Deyru’z-Zor’da PKK/YPG ile terör örgütünün ihlallerine isyan eden Arap aşiretleri arasında çatışmalar yaşanıyor.

Suveyda ve Dera’da başlayan protesto gösterilerinin diğer bölgelere yayılmasıyla devrim rüzgârları hafiften de olsa yeniden esmeye başlamışken PKK/YPG ve Arap aşiretleri arasında patlak veren silahlı çatışmalar dikkatlerin yeniden Suriye’deki denklemlere çekilmesine yol açtı.

Bugünkü gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için biraz geçmişe gitmemiz gerekiyor.

Suriye rejimiyle terör örgütü arasındaki ilişkilerin Hafız el-Esed dönemine dayandığını ve Kürtlere kimlik dahi vermeyen Baas rejiminin PKK’ya ve elebaşına uzun süre yataklık yaptığını biliyoruz.

Rejim karşıtı gösterilerin başlamasıyla birlikte terör örgütü, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde rejimin bekçiliğini üstlendi ve gösterileri bastırdı.

Bu sayede rejimden birtakım kazanımlar elde etti.

Örgütün ileri gelen isimleri Arap Baharı koşullarının kendilerine yeni fırsatlar doğurduğunu düşünerek Suriye’nin kuzeyinde, Irak sınırından Akdeniz sahillerine uzanan bir koridor inşa etme hayalleri kurmaya başladılar.

Fakat bu hayalin önünde bazı engeller vardı.

Her şeyden önce söz konusu bölgenin tamamında nüfusu Kürtler oluşturmuyordu.

Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerin arasında Araplar ve Türkmenler vardı.

İkincisi, Türkiye’nin müdahale ihtimali terör örgütünü kaygılandırıyordu.

İlk engeli aşmak için iki aşamalı bir plan devreye sokuldu.

Önü açılan DAEŞ’in bölgede geniş bir alanı kontrol etmesi sağlandı.

Daha sonra DAEŞ’le mücadele adı altında köyler ve kentler birer ikişer PKK/YPG’ye teslim edildi.

Bu arada Arap ve Türkmen nüfus, bölgeden göç etmek zorunda kaldı ve demografik yapı değiştirildi.

Terör örgütüne bazı Arap aşiretlerinin eklemlenmesi sağlandı ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı yapı oluşturuldu.

PKK/YPG, SDG adı altında ve DAEŞ’le mücadele bahanesiyle uluslararası koalisyonun şemsiyesi altına alındı.

Türkiye’nin kararlı müdahaleleri terör koridoru hayallerini suya düşürse de örgüt, petrol kuyularının bekçiliği ve Arap aşiretlerle iş birliği sayesinde Suriye’nin doğusunda geniş bir alanı kontrolü altına almayı başarmıştı.

Şimdi Arap müttefikleriyle aralarına kara kedi girdi.

ABD’nin de terör örgütüne daha fazla silah ve lojistik destek sağlamayı reddettiği söyleniyor.

PKK/YPG’nin halk desteği olmadan sadece silah gücüyle o kadar geniş bir bölgeyi kontrolü altında tutması zordu.

Çok çabuk saf değiştirebilen; bir gün DAEŞ’e biat eden, diğer gün PKK/YPG’yle müttefik olan aşiret reislerinin ipiyle kuyuya inilemeyeceği kesin.

Ancak PKK/YPG ve Arap aşiretleri arasındaki savaşın terör örgütüne darbe vurduğu da inkâr edilemez.

Arap aşiretleriyle PKK/YPG’nin SDG çatısı altında bir araya getirilmesine aracı olan Körfez ülkeleriyle Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesinin bölgedeki dengelere yansıması göz ardı edilmemesi gereken bir başka faktör.

Deyru’z-Zor’daki gelişmeleri yakından takip eden Ankara’nın mevcut koşulların sunduğu fırsatları ve oluşturduğu riskleri göz önüne alarak kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapması ve ardından Suriye’ye yönelik yeni birtakım adımlar atması sürpriz olmayacaktır.