Fransız devleti ve entelektüelleri bugün kendi yarattıkları ve siyasal İslam adını verdikleri hayali bir düşmana karşı savaşıyorlar.

Radikalleşme ve terörizm ile mücadele kisvesi altında Fransa’daki Müslümanlar arasında siyasi olarak aktif olan tüm Müslümanları kriminalize eden bu politikanın ana hedefi, Müslümanların baskı altına alınarak tam manasıyla asimile edilmeleri.

Böylelikle Müslümanların kendi kimlikleri, kültürleri, dilleri, inançları, âdetleri ve sembolleri ile kamusal alanda var olmaları âdeta imkânsız hâle getirilmek isteniyor.

Bu çerçeveden bakıldığında Fransa’nın mevcut İslam politikasını sömürge dönemi politikalarının bir devamı olarak okumak gerekiyor.

Laiklik adına yel değirmenleri, koyun sürüleri ve şarap fıçılarına karşı verilen bu kutsal savaşta Don Kişotluğa soyunan Macron; Fransız devletinin Sancho Panzaları ise medya, akademi ve entelektüellerin oluşturduğu cumhuriyet elitleri...

Bundan dolayı gün geçmiyor ki Fransa, Müslümanların kamusal alanda dini özgürlüklerini kısıtlayan yeni absürt bir yasakla yeniden gündem olmasın.

Geçtiğimiz günlerde Fransa Millî Eğitim Bakanlığı ilk ve ortaöğretim de erkek ve kız öğrencilerin abaya ve kamis adı verilen uzun elbiseler giymelerini laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle yasakladığını duyurdu.

Fransa danıştayı ise bu kıyafetlerin giyilmesinin yasaklanmasının, “temel özgürlüğe yönelik ciddi ve açıkça hukuka aykırı bir saldırı teşkil etmediği” yönünde karar vererek yasağı onayladı.

Fransa, bugün hiç tartışmasız Avrupa’da Müslümanların en fazla baskı altında olduğu ve dinî özgürlüklerinin kısıtlandığı ülke. Devlet eliyle bir İslam düşmanlığı politikası yürütülüyor.

Başörtüsü yasağı, peçe yasağı, burkini yasağı, okul etkinliklerine katılan velililere yönelik başörtüsü yasağı, camilerin ve İslami derneklerin mahkeme kararı olmadan kapatılması gibi ağır insan hakları ihlalleri son 20 yılda ilk akla gelen kısıtlamalar.

Sadece devlet kurumlarında değil, burkini yasağında olduğu gibi tüm kamusal alanı hedef alan bu yasakların her geçen yıl daha da genişlediğini görüyoruz.

Son yasakla birlikte Fransız devleti sadece dindar Müslüman kadınların değil, Müslüman erkeklerin de nasıl giyineceklerine kendisinin karar vereceğini ilan etmiş durumda.

Yakında sakal yasağı gibi yeni yasakların da gündeme gelmesi kuvvetle muhtemel gözüküyor.

Bu noktada esas sorulması gereken soru; otoriter ve totaliter rejimlerde örneğini gördüğümüz, kişinin kılık kıyafetine kadar karar veren bir ideolojinin Fransa’da nasıl normalleştirildiğidir.

Küresel İslamofobi endüstrisinin Soğuk Savaş sona erdikten sonra ürettiği İslam düşmanlığı ve korkusu, işte böyle bir normalleştirmeyi meşrulaştırmak için kullanılmaktadır.

Fransız toplumunun önüne atılan hayali Müslüman öcüsü ile Fransız halkı korkutularak antidemokratik politikalar meşrulaştırılmakta ve Fransız devleti her geçen gün otoriterleşerek daha da  sağa kaymaktadır.

Laiklik adına çıkılan bu absürt kutsal savaşta Don Kişot ile Sancho Panza ise her seferinde yeni seferlere çıkmakta ve yeni hedefler belirlemektedir. Bakalım abaya seferinden sonra Don Kişot ve Sancho Panza’nın yeni hedefi ne olacak?