Önceki yazıma gelen tepkiler üzerine hasta-doktor/ sağlık çalışanı arasındaki şiddet sarmalı konusuna devam ediyorum. Gerek mail ve mesajlar ya da sosyal medyada yapılan yorumlar, ne kadar doğru bir konuya parmak bastığımızı gösterdi.

Tepkiler üç kategoriye ayrılıyor.

İlk sırada, doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının eleştirilemeyeceğini,  çünkü onların canları pahasına hizmet verdiğini söyleyen ve ‘virüs sürecinde doktorların morallerini bozacak bir yazıya ne gerek vardı’ diyenler var. Eleştiriye tümüyle kapalı bu kategoridekilerin bir kısmı doktor ve sağlık çalışanlarına şiddet gösteren hastaları asarak, keserek terbiye etmek gerektiğini düşünüyorlar.

Yine bu kategoride Polis taşlayıp, milletin otobüslerini yakıp, askeri, polisi şehit eden PKK’ya, FETÖ’ye güzellemeler yapıp, sonra da ‘sağlıkta şiddete hayır’ diyen ikiyüzlü meslek örgütleri de var.

Diğer yandan bu toptancı tepkiler bana siyasete ilişkin tartışmaları da hatırlatıyor.

İkinci sıradaki tepkiler şiddet sarmalının arka planına dair de fikir veriyor. Bu kategoridekiler de toptancı… Muhtemelen AK Parti öncesi dönemde hastanelerdeki kötü muamele travmalarını atlatamamış bu insanlar, konuya tüm sağlık çalışanlarının kötü davrandığı önyargısıyla yaklaşıyor.

Hastanelerde yaşanan iletişim kazaları ve beraberinde gelen tartışmalar, sözlü çatışmalar ve şiddete varan olayların merkezinde de bu kategori var. Bir çocuğu okulun ilk gününde döverseniz, hayatı boyunca tüm okullara nefretle bakar. 80 yıl ikinci sınıf insan muamelesi gören gariban Anadolu insanı son 10-15 senedir insan yerine konulmaya başlandı sayılır. Ne yazık ki travma izleri devam ediyor.

60 yaş üzerindekiler, o travmayı ‘boyunlarını büküp hizmetini alıp bir an önce oradan uzaklaşmak’ üzere zihinlerine kodlamış ve eski travmalarını hatırlatıcı bir durum yaşasalar da seslerini çıkarmadan uzaklaşıyorlar. Ancak dedelerinin, babalarının, analarının yaşadıklarını gören ikinci kuşak aynı şekilde davranmıyor ve ailenin bagajındaki ezilmişliğin hesabını da o an kendisine kötü davranan kamu çalışanından sağlık personelinden çıkarmaya çalışıyor. Doğru müdahale olmadığında şiddete dönüşüyor. Magandalar da bu kategoride ama istisnalar.

Üçüncü sırada makul ve mutedil olanlar var. Doktorların ve sağlık çalışanlarının da bu ülkenin bir parçası olduğunu dolayısıyla toplumu yansıttığını savunuyorlar. Haliyle şiddete eğilimin sağlık çalışanlarında olmasının da doğal olacağını söylüyorlar.

Madalyonun diğer tarafından bakınca bu kategoridekilerin haklılığı daha da belirginleşiyor.

Yani şiddete olanca gücümüzle karşı çıkarken sağlık çalışanlarını “sütten çıkmış akkaşık” görmek sosyoloji bilimine ters her şeyden önce. Sonuçta onlar da bu toplumun evladı. Ve toplumdaki  şiddete meyil ne kadarsa sağlık çalışanlarının içinde de o kadar.

Bu tepkilerle meselenin daha iyi anlaşılmaya hazır hale geldiğini düşünüyorum.

Ne yazık ki ülke olarak karnımızdan konuşmaya çok meraklıyız. Keser hep “sesi yüksek çıkanlara doğru’ yontuyor. Kadın hakları konusu da böyle, sağlıkta şiddet meselesi ve diğer meseleler de…

Her iki taraf açısından da “Bu insanlar niye şiddet gösteriyor?” soruları yeterince sorulmuyor.

Sorunların tekrarlanmaması için kalıcı şekilde çözmeye yönelik adımlar maalesef yeterince atılmıyor. Sadece cezayı konuşuyoruz. Oysa sebepler devam ettiği sürece şiddet de devam edecek.

Örneğin, hastaları kapıda karşılayan ve göğüslerinde “Nasıl yardımcı olabilirim?” yazan sarı tişörtlü gençlerin sağlıkta şiddetin azalmasındaki etkenlerden olduğuna inanıyorum.  “Acaba bana bu hastanede iyi davranılacak mı?” önyargısını kapıdan girerken bitiren bir uygulama olduğunu düşünüyorum.  Şiddetin en çok yaşandığı Aile Sağlığı Merkezlerindeki danışma görevlileri de eğitilerek ve sıkı denetlenerek işe başlanabilir.

Hiçbir şey, ‘Canları pahasına hizmet veren sağlık çalışanlarının, harika bir sistem kuran Sağlık Bakanlığı’nı, milleti için en iyisini yapmaya çabalayan Recep Tayyip Erdoğan’ın emeklerini’ boşa çıkarıp bir çuval inciri berbat etme ihtimali olan virüsleri görmemizi engellememeli…

Mesela Sağlık Bakanlığı için telefonla randevu alınamaması konusu da bir virüstür. Korona ile mücadelede gösterilen başarı, randevu alamayan bir vatandaş için hiçbir anlam ifade etmez.

Sağlık çalışanlarına yönelik asabiyet ve ön yargı artık tümüyle bitmeli. Yine sağlık camiası da geçtiğimiz günlerde hastaya akıl almaz hakaretleriyle gündeme gelen örnek gibi emeklerine gölge düşüren ve sayıları az olan ayrık otlarını meslektaş diye kayırmak yerine hızlıca ayıklamalıdır.

Her zaman yanlarındayız.