Kahramanmaraş izlenimlerimi yazmıştım, ancak Konya Temsilcimiz Cengiz Çetinkaya, hemşehrisi Yargıtay Üyesi Mustafa Uslu Bey'den depremde yaşadıklarını kaleme almasını rica etmiş, akşamüzeri ulaşan bu mektubun tarihe bir tanıklık olduğuna inandığım için, kendisine ve kıymetli eşine başsağlığı diliyor, köşemi Mustafa Uslu beye terk ediyorum:

“Memleketim Adıyaman’ın en az yüzde 40’ı bitmiş vaziyette, her ailede acı var, acılar birbirine karıştı. Hikâyemiz 26 Ocak’ta Ankara’dan 6 kişi olarak, Adıyaman’a gelerek başladı. Kayınbiraderim Emre 45 yaşında, eşi öğretmen Gülşah Hanım 39 yaşında, kızı Nisa 15 yaşında, oğlu Çınar 22 aylık idi. 5 Şubat’ta Adıyaman-Ankara uçağı ile saat 17.55’te Ankara’ya dönecektik, hava çok kötü olmadığı hâlde, Ankara’dan o gün öğleden sonra Elazığ-Diyarbakır-Şırnak-Malatya uçakları kalkmasına rağmen ne hikmetse saat 14.00’teki Adıyaman uçağı iptal edildi ve film burada koptu. Uçak iptal olunca kayınbirader biletlerini pazartesi saat 17.45’teki Gaziantep-Ankara uçağına erteledi. Biz ise salı sabahı için Adıyaman-Ankara uçağına kaydırdık.

O BİNADA KALSAYDIK!

Pazar günü rahmetli kayınvalidem, kayınbiraderim gibi bizim de kendisinde kalmamız için ısrar etmesine rağmen biz Adıyaman’daki bacanağın evine geçtik. 6 Şubat saat 04.17’de 100 saniye süren o korkunç anları yaşadık. Eşim de aynı odadaydı. Deprem sırasında odadaki TV yere düşüp patladı, lambalar sökülüp yere düştü, duvarlar çatladı, merdivenlerden koşarak karşıdaki caminin yan tarafındaki boşluğa kendimizi zor attık, sonra arabada konaklamaya başladık. Telefon elektrik ve su yokluğu da o an başladı. Kader çizgisinde biz yaşarken kayınvalidenin evinin çöküp enkaz hâline geldiği, 8 katlı binanın tuz buz olup dağıldığını 2-3 saat sonra hanımın dayısı ‘Başımız sağolsun’ diyerek bildirdi. O binadaki 8 yakınımızdan ikisi 2-3 saat sonra kurtarıldı ama kalan 6 kişiye o bina mezar oldu. Ankara’dan 6 kişi gelmiştik ama şimdi 2 kişi olarak dönme durumundayız. Gün ağarınca depremin yıkıcı etkisi ortaya çıktı.

FİLM SAHNESİ GİBİYDİ

Film sahneleri gibi olmuştu, sanki çöken binaların dibine dinamit konup patlatılmıştı. İlk iki gün hava da yağışlı idi, ayrıca imkânsızlık had safhadaydı. Kendi özel imkânlarımız ile vinç, iş makinası, kepçe hilti gibi malzemeleri ancak çarşamba sabahı devreye koyabildik. Hatta ilk gün enkazdan ses geldiğini AFAD yetkilileri tespit etmesine rağmen o kolonların kaldırılması mümkün olmadığı için çaresizce bekledik. İlk olarak eşimin 8.katta oturan halası bulundu. Birinci gün açık otoparkta araç içinde beklerken 7.6 şiddetinde ikinci deprem oldu ve karşımızdaki iki bina daha yıkıldı. Perşembe günü karşı komşu karı-koca sağ kurtarıldı ama kocası ertesi gün rahmetli oldu, 2 çocukları da halen enkaz altındaydı.

TÜM İMKÂNLAR SEFERBER EDİLDİ

Her geçen gün umutlar azaldı, devreye İspanyol ekibi, Jandarmadan gelen arama köpeği, termal ve görüntülü kameraya rağmen sonuç alamadık. Kayınbirader Emre ve ailesinin cenazeleri cuma akşamı bir arada bulundu, ilk tespitlere göre olay sırasında ölmüş gibilerdi, bu durum bile teselli kaynağı oluyordu aramada gecikmeden dolayı ölmedikleri için. Kayınvalidemi de cumartesi öğleden sonra bulduk ve cenazemiz 6’ya çıktı, artık sağ çıkma değil cesetlerin tek parça olmasına şükrediyorduk. Cumartesi akşamı da son 5 cenazeyi ceset torbası içinde yıkama ve kefenleme olmadan defnettik, hükmen şehit oldukları için zaten bu şekilde defin olunuyor dediler.

ONLAR MI KURTULDU BİZ Mİ?

Bazen kendime soruyorum, ‘Onlar mı kurtuldu’ biz mi kurtulduk diye. Onlar imtihanlarını bitirdiler, bizim imtihan ise halen devam ediyor. Enkaz çalışmaları pazartesi olduğu hâlde devam ediyor ve halen cenazeler çıkıyor. Olayın dramatik hikâyesi böyle ama Mustafa Uslu ve bir vatandaş olarak gözlemimi ve tespitlerimi de yazayım. Bu depremin geleceğini 2 ay önce uzmanlar söylemiş, Doğu Anadolu fay hattında çok enerji birikti diye. Adıyaman’da 2010 yılından önce yapılan tüm binalar yıkılmış. Hatta görev yaptığım sırada 1997-2000 yılları arası kaldığım Adliye Lojmanı da ikinci depremde tamamen yıkılmış. Meslektaşlarım ilk depremde lojmandan ayrıldıkları için kurtulmuş, dışarda oturan 3 kişi enkazda kalmıştı, sadece biri kurtuldu. Tamam, tüm olanlar kader; Allah’ın takdiri ama kul olarak bizim tedbirsizliğimiz de sonuca etkili maalesef. TOKİ konutları hiç yıkılmıyorsa, bundan ders alıp ona göre bina yapmamız gerekiyor.

KURTULUŞ SAVAŞI MOTİVASYONU ŞART

Şimdi yapılacak olan Kurtuluş Savaşı motivasyonuyla mücadeleye girişip vatandaşlarımızın bu birlik ve beraberliğiyle bu zorlukların üstesinden gelmektir. Türk milleti bu sınavı iyi vermiş ve halen vermektedir. Öncelikle siyaset sağ-sol ayrımı yapmadan kenetlenmeliyiz. Seçim ve büyük masraflar ertelenmelidir. EYT ve diğer devlete yük olacak giderler de ertelenmelidir. Hatta Cumhurbaşkanımız siyaset üstü tavır sergileyip muhalefetten de temsilciler alıp ülkeyi bir an önce felaha kavuşturmayı hedeflemelidir. Gün birlik olma, fedakârlık yapma günüdür. Benim gibi maaşı ve gelir durumu iyi olan herkes sadece zorunlu ihtiyaçlara yeterli ücret almalı ve hatta benim de razı olduğum gibi gerekirse karne sistemine tabi olmalı, en geç 2-3 yıl içinde bölge ve ülke eski hâline getirilmelidir. Yardımlar -sağ olsunlar- çığ gibi gelmekte ama bunun koordinesi acilen yapılmalıdır. Salgın hastalık için acilen seyyar tuvaletler oluşturulmalıdır. Sosyal medyada yıkıcı ve yalan habere dayalı paylaşımlar için tedbir alınmalıdır. Şimdilik bunları yazıyorum, yazacak çok şey var, ama gerekirse sonra yazarım. Milletimizin başı sağ olsun bu günleri bir daha yaşatmasın, mekânları cennet olsun.”