Bilindiği gibi fiil failsiz ve eser ustası olmaz. Seküler bilim, fiilin sahibine (Allah) gerek yokmuş gibi ve failden hiç bahsetmeden, “şu bu o sebeplerden oluyor” der, dikkatleri sebeplere yöneltir. Bu ifade tarzı, bu işi Allah yapmıyor” demekten çok daha te’sirli ve ikna edici olmaktadır.

Bu dolaylı ve üstü örtülü inkar metodu halen Batıdan ithal ettiğimiz ders kitaplarında hakim dildir.Bu metot, “Evrendeki işleyişe Allah karışmıyor” demekten çok daha aldatıcıdır olmaktadır.

Gençlerdeki deizmin bunca yaygınlığı, ateizmin artması şaşırtıcı bulunmaktadır. Esasen bunun  gizli ve üstü örtülü inkârın etkisi ile ile ilgili olduğunu düşünüyoruz.

Anlatımlarda maksada uygun bilimsel jargon ve teknik terimler üretilmektedir.

Bu eserlerin ve fiillerin sahibi kimdir sorusu daha önceden verilen mesajlarla susturulur. “Allah yoktur; varsa bile, evrenin işleyişine etki ve müdahalesi yoktur. O’na ihtiyaç ve zaruret de yoktur (!) O’na inanmak için, hiçbir mantıkî gerekçe ve aklî ve gözlemsel delil bulunmaz (!)” Bu tür mesajlar “alt ve arkadan” empozeedilir. Çünkü doğrudan, inkâr ve şirkin reklâm ve propagandasının gizlenmesi gerekmektedir.

Mesajlar, fark ettirilmeden, direkt şuuraltımıza ilka ve şırınga edildiğinden; kişide herhangi bir tepki ve itiraz, savunma ve cevap verme ihtiyacı uyandırmaz.

Açıkça yapılan propaganda mukabil cepheyi oluşturacağından, “münafıkane ve nifak perdesi altında” yürütülmesi maksada daha uygundur.

Seküler bilim, “Tanrı’nın varlık – yokluğu ve evrenimizde etken olup – olmadığı, Bilim’in konusu değildir” der.

“ Bilimsel olarak da ispatlanamaz; bizim konumuz, sadece deney – gözlem yapabildiğimiz ‘madde” demeye getirir.

Diğer yandan da “Tanrı’nın olmadığı veya kâinatla münasebeti ve içindeki maddeye etki ve illiyetininin olmadığına” dair sürekli propaganda içine girer.

Seküler bilim bir yandan inanç ve dinden bağımsız hareket ettiğini söyler.

Diğer yandan da keşif ve gözlemlerini, “ateizm” (küfür ve şirk) lehine tanzim eder. Samimi davranmaz. “Tanrı”ya, sadece evrenin başlangıcında (domino taşlarında ilk hareketi veren gibi) “İlk Neden” olarak küçük bir rol verir.

“Seküler Bilim; artık evrenin ihtiyacı kalmadığı, şimdi âtıl ve gereksiz olan bu “İlk Neden Tanrısı”na, verdiği bu küçük rol de, kerhendir!

Bu İlk Neden Tanrısını reddetmemesi de, bir süreliğinedir! Çünkü: “İleride Bilim; evrenin başlangıcını da çözüp – nedensellediğinde, bu “karanlık nokta” (!) da aydınlanmış olacaktır.

Bu İlk Neden Tanrısı’na inanmak için de mantıkî bir zorunluluk ve neden veya aklî bir gerekçe kalmayacak” der!

Görüldüğü gibi seküler bilim duruma göre“Alenî deist” davranır. Ama aslında “gizli ateist” dir. Sıkışınca ise, “agnostist” olacaktır. “Gözleyip – bilemediğimiz Tanrının varlık – yokluğu gibi meseleler Bilim’in konusu ve sahası değil” diyerek “agnostizme” kaçar.

Okullar ve ders kitapları yolu ile yapılan zihinsel manipülâsyon ve programlama işlemine medya da katılır. Özellikle dışarıdan transfer edilen belgeseller bunun en etkin araçlarından birisidir.

Bilgi mekanik boyuttan malumattan tek boyutlu açıklamaya bürününce ve indirgenince ve sınav için geçme aracı haline gelir. Öğrenilenler malumat boyutunda kalınca ilimden irfana ve marifete geçiş hattı kapanır.

Bilimi hep maddi ve araçsal görmenin sonucu bilim materyalizmin “malı” zannedilir. Eşyanın/varlığın sır ve hikmeti gizlenir. O yüzden okul kitaplarından başlamak üzere her türlü yazılı, sesli ve görüntülü yayın, bizi, “gafil” bir nazarla kâinata bakmaya şartlandırır.

Daha önceki yıllardaki bir sunumda bilimin (fen) ateizm adına nasıl çalıştığına dair bir çalışmamızı sunmuştuk.* O sunumda da ifade ettiğimiz gibi,  “bilgiyi”ve eğitimi yeniden tanımlanmalıdır;  “bilgiyi” mümkün olan tüm boyutları ile değerlendiren (hakikatı olduğu gibi gösteren) doğru bir müfredat yapılanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

*Osman Çakmak, An evaluation of Science of Education: TheSources of LowerInterestamongStudentsTowardScience Courses andSuggested Solutions. 4. International Congress of EducationalResearch, 4-7 Mayıs, 2012, Yıldız Technical University, İstanbul