Anacığı ayağındaki benden teşhis edebilmişti ancak Yasin’i. 16 yaşındaki bu küçük bedenden geriye kalan et yığınından, evladını tanımak mümkün değildi çünkü. Yasin’in vücuduna indirilen her darbe, sadece PKK ve uzantılarının kendilerine boyun eğmeyen Kürtlere olan düşmanlığını belgelemiyordu; 40 yıldır süren ve binlerce insanın hayatına mal olan “kirli savaş”ın biteceğine olan ümitleri de yıkıyordu.

Bugün 37 kişinin yaşamına mal olan; binlerce ev ve işyerinin yağmalanması, 200’den fazla okul ve kamu binasının yakılmasıyla sonuçlanan olayların hesabının sorulma zamanı.

HDP’nin çağrısıyla Diyarbakır merkezli olmak üzere başlayan Kobani vahşetinin 6. yılında Ankara Cumhuriyet Savcılığı 82 HDP’li hakkında gözaltı kararı verdi. Partinin tutuklu eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu soruşturmaya dahil edilecekler mi, şimdilik bilmiyoruz. Fakat asıl sorumluların onlar olduğu çok açık. Neden bu kadar geç kalındığı ise başka bir soru. Her şeye rağmen, Kürt sorununun çözülmesini baltalayıp, yüzlerce eve ateş düşüren Kobani terörünün hesabının sorulması son derece önemli.

ÇÖZÜME VURULAN DARBE: KOBANİ

2014’te yaşanan olaylar, aslında bin bir umutla başlanan Çözüm Süreci‘nin, kandan ve silahtan beslenen PKK tarafından nasıl sabote edildiğini; dünyaya Kürtlerin siyasi temsilcisi gibi pazarlanan HDP’nin aslında nasıl bütünüyle şiddet ve terör sarmalının bir figüranı olduğunu da gösterdi.

Hatırlayalım: Türkiye’de hiçbir siyasi partinin cesaret edemediği, hatta Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “siyasi hayatıma mal olsa bile” diyerek başlattığı demokratik açılım ve ardından gelen çözüm süreci, sadece bölge halkına değil, tüm Türkiye’ye büyük bir bahar sevinci getirmişti. 2009’da ağır aksak başlayan süreç, 2014’te TBMM’den geçen kanunla “yasal bir hüviyet” dahi kazanmıştı.

Fakat, kurulduğu günden beri ipleri sömürgecilerin elinde olan PKK, Suriye’deki iç savaş sayesinde bir otonom bölgeye kavuşabileceği ve bu kantonların Türkiye’den de toprak kopartabileceğini düşünerek 2014’te önce Cemil Bayık, sonra ise Selahattin Demirtaş’ın ağzından “topyekün ayaklanma” çağrısı yapmıştı.

Kandil’den aldığı talimatla savaş çağrısı yapan HDP’nin hedefinde sadece Türk Devleti yoktu. Kendisine itaat etmeyen Kürtler ilk hedefti. Kurbanlar ise çoktan seçilmişti. Yasin Börü, Riyat Güneş, Ahmet Dakak ve Hasan Gökgöz tüm Kürtlere gözdağı vermek için FETÖ’cü polis şeflerinin yardımıyla hunharca katledildiler.

CUMHUR İTTİFAKI OYUNU BOZDU

Kobani olayları sadece 3 gün süren bir korku filmi değil, bir sene sonra Sur, Cizre, Nusaybin gibi pek çok bölgede başlayacak ve yüzlerce asker-polisimizin şehit olduğu ayaklanmanın da bir işaret fişeği olacaktı.

Tüm bu hadiseler yaşandığında Başbakanlık koltuğunda Ahmet Davutoğlu oturuyordu. Çözüm adına Türkiye’ye dayatılan şeyin açıkça “bölünme” ve “Batı’nın kanlı hesaplarına boyun eğme” anlamına geldiği ortaya çıkmışken, süreci devam ettirmekte ısrarlı oldu.

Hatta, ilk girdiği seçimlerde hükümet kuracak sandalyeye ulaşamayınca koalisyon için HDP’nin kapısını çalmaktan çekinmedi. Nitekim, bu durum koltuğuna da mal oldu. Bugün kendisinde ve AK Parti’ye “fabrika ayarı veremeyen” beraberindeki kişilerin MHP karşıtı söylemlerinin ardında HDP ile birlikte hükümet kuramamanın verdiği acı olduğu çok açık.

Şimdi Ayhan Bilgen ve Hüda Kaya gibi İslamcılıktan bölücülüğe transfer olmuş kişiler HDP’ye yapılan bu operasyonları Kürt halkına karşı gibi göstermeye yeltenseler de, HDP’nin gözünde Kürtlerin “Batılıların mayın eşeği”nden farkı olmadığını bir yıldır partinin kapısında evlat yolu gözleyen Diyarbakır Anneleri tüm dünyaya öğretiyorlar.