Muhafazakâr bilinen, kendisini öyle tanıtan ya da dışarıdan öyle zannedilen birinin adı kötü bir olaya karışsa, seküler kesim hemen harekete geçiyor. Neymiş efendim, "Dindar nesil projesi çöp olmuş", "Dindarlara güvenilmezmiş"...

"Bir soğan bir kazanı kokutur" sözü önemlidir, eyvallah. Keza muhafazakârların beyaz bir kâğıda benzediği, o kâğıttaki siyah noktanın hemen göze çarptığı benzetmesi de haksız sayılmaz.

Ama durun bir dakika…

İmam Hatip kültürüyle yetişenler, özünde dürüstlüğü ve ahlakı şiar edinen kimselerdir. Bahsi geçen ve suça karışan kişilerin, muhafazakâr camianın değerleriyle bir ilgisi kalmamıştır. Bunlar daha ziyade seküler kesime özenen ve onlar gibi yaşamaya çalışan tiplerdir. Hani başını açanı alkışlıyor, “Prangalarınızdan kurtuldunuz” diyorsunuz ya? İşte bahsettikleriniz tam da onlar; prangalarından kurtulduğunu sanıp her yolu mübah görmeye başlayanlar... Açılmayı özgürlük zannedenler...

Peki ama biz şimdi çıkıp; uyuşturucudan, hırsızlıktan, annesini katletmekten, parti teşkilatlarındaki tacizlerden, kadına şiddet uyguladıktan ve belediyeleri soyduktan sonra “süveter” giyenlerden yola çıkarak tüm seküler kesime veryansın mı edelim? Onların tamamını ahlaksızlıkla mı suçlayalım?

Nasıl bir yol izlemeliyiz?

Eğer sekülerlerin izlediği yolu izlersek, toptancı bir anlayışla hareket etmemiz ve her birini ahlaksızlıkla suçlamamız gerekecek. Ya da "Seküler kesim içinden LGBT’lisi de çıkıyor, başka türlü sapığı da çıkıyor" deyip, suçu sürekli karşı tarafa atma kolaycılığını mı seçeceğiz?

Bizim konuşmamız gereken konu bu değil. "Bu hale nasıl geldik?" sorusuna cevap aramamız lazım.

Tüm bunlar, 23 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın suçu mu? İktidara şu soruları sorabiliriz:

  1. Müfredat değişikliğini ve öğretmen akademilerini neden geciktirdin?
  2. Aile bütünlüğünü sağlama konusunda neden önemli adımlar atmadın?
  3. Üniversitelerde yapısal değişiklikler konusunda neden bir çare düşünmedin?

Zira üniversitelerde hâlâ değerlerimizle ilgili ciddi bir eğitim yok. Eğitim, tamamen dersine giren hocanın şuurlu olup olmamasına kalmış, gençler ise eğlenceye yönelmiş vaziyette. Öğrencilerin çoğunluğu, kendisini geliştirmeden mezun olup dolgun maaşlı bir iş bulma veya kapağı yurt dışına atma derdinde. Sanki yurt dışında herkes iş kapılarını açmış onları bekliyor!

Eğitim sistemini, aileyi ve üniversiteleri düzeltmeden bu gidişat düzelmez; aksine işler daha da sarpa sarar.

Milletimizin ruhuna uymayan ve bize deli gömleği gibi giydirilen "Batılı eğitim modeli"nden topyekûn kurtulduğumuz zaman, gençlerimizin önemli bir kısmını da kurtarmış olacağız.

Mümkünse seküler kesim de sineğin kanadından yağ çıkarmayı bırakıp, kendi içine düştüğü çukurdan kafasını uzatarak ikide bir karşı tarafa çatallı diliyle saldırmasın.

Herkes önce içine, sonra işine baksın.