İnsan bazen sekiz saat uyur ama yine de yorgun uyanır. Çünkü beden dinlenmiştir, fakat zihin hâlâ çalışıyordur. Gece kapanmayan düşünceler, ertesi güne taşınan kaygılar, zihnin durmayı bilmeyen hâli… Bu yorgunluk uykusuzluktan değil, yaşam biçiminden kaynaklanır.

Sürekli düşünmek, sürekli karar vermek, sürekli bir yerlere yetişmek zorunda olmak zihni yorar. İnsan fark etmeden içsel bir koşu bandına çıkar ve bir daha inemez. Bu yük, zamanla bedene yansır. Cilt solgunlaşır, saç dökülür, kaslar gerilir. Beden, kelimelerle anlatılamayanı işaretlerle anlatmaya başlar.

Bu yüzden bakım rutini yalnızca kullanılan ürünlerden ibaret değildir. Zihinsel yükü azaltmak da bakımın bir parçasıdır. Bazen bir üründen çok, bir düşünceden vazgeçmek gerekir. Her şeye yetişme zorunluluğunu bırakmak, her sorumluluğu sırtlanmamak, her sesi ciddiye almamak… Bunlar da bakımın görünmeyen ama en etkili adımlarıdır.

İnsan kendine alan açtığında, beden bunu hemen gösterir. Nefes derinleşir, yüz yumuşar, bakışlar hafifler. Çünkü beden, iyi muameleyi de ihmal edildiğini de unutmaz. Ona ne yaşatırsan, seni onunla anlatır.