Diriliş Postası her geçen gün daha da güçleniyor.

Türkiye’nin Dirilişi’ olarak markaladığımız gazetemizin geride kalan son 8 aylık zaman zarfında büyük bir ivme yakalamış olmasından kaynaklanan mutluluğumuzu siz değerli okurlarımızla paylaşmaktan da büyük memnuniyet duyuyorum.

Bu süre zarfında gündemi belirleyen pek çok manşete imza attık.

Sözümüzle, Diriliş Postası duruşunu dosta düşmana gösterdik.

Elbette, hak ve hakikatten yana tavizsiz her duruşun muhatap olduğu gibi, saldırılara, karalayıcı ithamlara, hatta akıllara ziyan yaftalamalara maruz kalıyoruz.

Diriliş Postası’na saldırılar karşısında sessiz kalıyor oluşumuz, ciddiye almaya gerek duymadığımız sözlerin sahiplerini de muhatap almaya değer bulmuyor olmamızdan kaynaklanıyor.

Yoksa hakkımıza ve hukukumuza kasteden her taarruza karşı hukuk nezdinde girişimlerimizi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.

Diriliş Postası dost ve gönüldaşlarına şimdiden müjdeler de vereyim.

İnşallah, bir yayın grubu olma yolunda emin ve kararlı adımlarla ilerliyoruz.

Allah nasip ederse Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduracağına inandığımız bir dergi projemiz son aşamaya geldi. Kısa süre sonra duyurusunu yapıyor olacağız. Hemen akabinde yine ikinci bir dergimizin daha hazırlıklarına başlayacağız.

Elhamdülillah emeğimizin, özverimizin karşılığını da okurlarımızın ilgisiyle almaya devam ediyoruz.

Dijital yayınlarımızın okunurluğunun özellikle son 5 ayda 5 kat arttığını paylaşmaktan memnuniyet duyuyorum. Ancak henüz yolun çok başındayız. Dijital Televizyon markamızı sizlerle buluşturduğumuzda sahada Diriliş Postası’nı daha fazla göreceksiniz.

Ve çok daha önemsediğim, uzun bir süredir zihnimde pişirdiğim büyük bir projemizi, mesai arkadaşlarımızın özverisi ve çabasıyla, çok değerli isimlerin Danışma Kurulu olarak omuz vermesiyle neredeyse son aşamaya getirdik. Türkiye’nin Dirilişi misyon ve vizyonuna yakışacak projemizi önümüzdeki bir iki hafta içerisinde kamuoyu ile paylaşacağız.

Ve duyurusunu yaptığımız üzere yeni yazarlarımız aramıza katıldı.

Çok kıymetli Zeki Bulduk artık Diriliş Postası’nın bir parçası oldu. Diriliş Postası okurlarının aşina olduğu isimlerden değerli Nihat Nasır Ağabeyimiz, tavizsiz kalemiyle, müstesna duruşuyla, bu hafta itibariyle yeniden yuvasında.

Yine dış haber denilince Türkiye’de parmakla gösterilen birkaç isimden biri olan, Kanal 7 ile başladığı meslek hayatında El Cezire Türk, Anadolu Ajansı, TRT Arapça vb. kurumlarda Genel Yayın Yönetmenliği gibi önemli görevler üstlenmiş, kıdemli gazeteci büyüğümüz Metin Mutanoğlu Ağabeyi de Diriliş Postası’nda görmek benim için mutluluk verici…

Hakeza son yıllarda adından sıkça söz ettiren ve gerek başarılarla dolu eğitim hayatıyla, gerekse analizleriyle pek çok meselede ufuk açan ve elbette Fransız televizyonlarındaki milli duruşuyla göğsümüzü kabartan değerli Öznur Küçüker Sirene Hanımefendi de hem dergimize hem gazetemize dış politika yazılarıyla katkı verecek. Kendisine de Diriliş Postası okurlarına adına bir kez daha hoş geldiniz diyorum.

Ve kıymetli Mehmet Hakan Kekeç kardeşim de Diriliş Postası’nın yazar kadrosunu güçlendiren önemli isimlerden biri oldu. Fatiha’ya vesile olması temennisiyle ifade edecek olursam, geçtiğimiz yıl bugünlerde Rahmeti Rahmana kavuşan çok kıymetli Ahmet Kekeç Ağabeyimizin emaneti sevgili Mehmet Hakan Kekeç de Diriliş Postası’nda… Üslubu, meselelere yaklaşımıyla ve tavizsiz duruşuyla büyük bir zenginlik katacağına inancım tam.

Diriliş Postası’na omuz veren tüm değerli kalemlerde olduğu gibi yeni yazarlarımız için de tüm gönüldaşlarımıza müstefid okumalar diliyorum. Yeni yazarlarımız saydığım değerli isimlerle sınırlı kalmayacak.

Vakti geldikçe yeni isimleri de duyuruyor olacağız.

‘Marifet iltifata tabi’ hikmeti mucibince, her gün bin bir çaba ve zahmetle daha iyi bir gazete ve gazetecilik için çabalayan mesai arkadaşlarımın emeklerine karşılık veren okurlarımıza ve takipçilerimize destekleri için hassaten teşekkür ediyorum.

SAHA’DA NE GÖRDÜM

Geçtiğimiz haftaya damga vuran Saha İstanbul Fuarı’nı ziyaret etme imkânı buldum.

İnsanın gururlanmaması elde değil.

Hangi standa uğradıysam ağızlardan dökülen tek kelime vardı: “Milli ve yerli”

Kimi bir telsiz, kimi bir cıvata, kimi bir navigasyon cihazı, kimi bir CNC makinesi, kimi bir motor parçası, kimi bir füze, kimi bir piyade tüfeği, kimi bir keskin nişancı dürbünü üretiyor.

Kendi içinde küçük gibi görünse de dev bir orkestranın parçası gibi milli savunma sanayiinde hizmet veren markaların her biri, nasıl ki bir enstrüman olmadığında orkestra eksik kalır ve ses istenildiği gibi çıkmazsa, öylesine büyük bir yer dolduran ehemmiyete sahip.

Günlerce gezilmesi, tek tek hikâyeleri dinlenmesi gereken yüzlerce milli ve yerli üretimi birkaç saate sığdırmak zorunda kaldım. Ancak o bile çok şey anlattı, size de aktarayım…

Mesela Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Türkiye’de fişek dolumu yapan tek kurum. Fişek dolumu denilince, füzeden bir havan mermisine varıncaya kadar hepsini anlayabilirsiniz. MKE’nin alt yüklenicisi olan, 40 yıllık bir makine üreticisi olmasına rağmen son 5 yılda yaptığı savunma sanayii yatırımlarıyla Türkiye’nin ilk geri tepmesiz omuz topunu üretmeyi başaran Assav firması, yaklaşık 1 milyar TL değerinde devasa bir fabrika kurmaya hazırlanıyor.

Bir emekli albayımızın Balıkesir’deki girişimi olan Kz Mekatronik, Türkiye’de ilk ve tek, dünyada da bazı özellikleri yönünden eşi benzeri olmayan ve istenilen bir hedefe, karadan ya da havadan belki aylar önce yerleştirilmiş bir patlayıcıyı, 3 yılda çözülmesi imkânsız bir şifreleme teknolojisine sahip cihazla 12 kilometre öteden patlatabilecek ekipmanlar üretiyor. Asker ve polisimizin can güvenliğini üst düzeye çıkarıyor.

Kamuoyunun yakından bildiği ‘Milli Piyade Tüfeği’mize dokunma imkânım olmamıştı daha önce, bu fuarda o imkânı buldum. Yanımdaki 18-19 yaşlarındaki genç çocukların tüfeğin özelliklerini sayarken duyduğu heyecan görülmeye değerdi. Fuarda, MPT gibi pek çok milli piyade tüfeğimizin olduğunu, yurt dışına da ihraç ettiğimizi görmek gurur vericiydi.

Bir savunma sanayii firmamızın verdiği enteresan bir bilgiyi de paylaşayım. Bazı yabancı firmalar, ürettiğimiz ürünleri, Almanya gibi ülkeler üzerinden satıyormuş. Üzerine ‘Made in Germany etiketleri vurup, diğer ülkelere satıyorlar’ diyor bir mühendis. ‘Niye bunu yapıyorlar?’ diye sordum. Cevabı da ilginç oldu: “Ürünlerimiz Alman muadillerinden çok daha kaliteli… Alıcı ülkeler, Türkiye’ye görünürde kota uyguluyor ama aldıkları ürünün Türkiye’de üretildiğini de biliyor. Bir nevi kendi kendilerini kandırıyorlar” diyor.

ASIL CASUSLUK BURADA!

Bizim sektörümüzü de ilgilendiren bir milli ürün hakkında verilen bilgiler de önemliydi. Televizyon kuruluşlarımız seyyar canlı yayınlarını sırtlarında taşıdıkları ve adı 3G olarak hafızalara kazınan cihazlarla gerçekleştiriyor. Türkiye’deki televizyonlar yakın zamana kadar sadece LiveU isimli İsrail üretimi bir cihaz kullanıyordu. Artık yüzde 100 milli ve yerli bir cihazımız olduğunu öğrendim. Modeo Live ismi verilen cihaz, İsrailli markanın ürününden çok daha hafif. 6 SIM kart ile çalışıyor.

Çarpıcı özelliği ise şu: İsrailli şirketin cihazında yaptığınız yayın önce o firmanın server’ına düşüyor, oradan bağlantı kurduğunuz televizyonun rejisine ve sonra da yayına çıkıyordu. Milli cihazımız ise yayın merkezine doğrudan bir kod çözücü koyarak kendisi devreden çıkıyor ve yayını sadece cihazı kullanan kuruluş görebiliyor. Belki televizyonlarda çok önemli olmasa da güvenlik birimlerinin de bu cihazları kullandığını düşündüğümüzde konunun hassasiyeti daha iyi anlaşılacaktır.