İç siyaseti dış siyasetten bağımsız değerlendiremeyiz. Ülke içinde "Ekonomik Bağımsızlık Savaşı" verilirken, uluslararası sahnede geleceğe daha ümitle bakmamızı sağlayan gelişmeler yaşanıyor.

Bunlardan kuşkusuz en önemlisi, ülkemizin Birleşmiş Arap Emirlikleri (BAE) ile beklenmedik yakınlaşması. İki rakip ülkenin ilişkilerinde, özellikle bu yılın başında Katar'a uygulanan ambargonun 3,5 yıl sonra kaldırılmasıyla yeni bir döneme girilmiş oldu. Katar’a zor günlerinde arka çıkmış Türkiye, BAE tarafından bölgede ciddi bir tehdit olarak görülüyordu. Öyle ki BAE Türkiye’yi İran’la birlikte hareket ederek Arap dünyasını bölmeye çalışmakla bile suçlamıştı.

BAE ve Suudi Arabistan'ın finanse ettikleri yerel ve yabancı medya, Türkiye ve Erdoğan karşıtı haberlerin yayılmasında da büyük rol oynadı. Doğu Akdeniz'den Libya'ya, Suriye'ye kadar birçok bölgesel meselede de farklı tarafları destekleyen iki ülkenin yaşadıkları sorunları halletme girişimi, öncelikle ekonomik alanda başladı. İlişkilerdeki ısınma, jeopolitik alanda da devam ederse, bunun bölgesel barış ve istikrara katkısı önemli olacaktır. Özellikle Doğu Akdeniz’de kartlar yeniden dağılacak, Türkiye’nin Yunanistan’ın saldırgan hamlelerine karşı eli güçlenecektir.

BAE ile yaşanan gerginlik ve karşılıklı suçlamalar, Türkiye’nin bölgede çözemediği bir kördüğüm haline gelmişti. Bu çıkmazın aşılmasıyla birlikte başka olumlu gelişmeler de yaşanmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ve Mısır’a da yeşil ışık yaktı. Yakın bir tarihte Ticaret Bakanı Türkiye ziyaretinde bulunan Suudi Arabistan’ı da hesaba katarsak, Türkiye, sorun yaşadığı ülkelerin çoğuyla arasındaki buzları eritiyor.

Tabii ki bu gelişmelerde, Körfez monarşilerine karşı, ABD eski Başkanı Donald Trump’a göre daha az ılımlı bir siyaset izleyen Joe Biden iktidarının da etkisi var diyebiliriz.

Başta Afrika kıtası olmak üzere dünyada yumuşak gücünü gittikçe daha etkili biçimde kullanan Türkiye’nin, Dağlık Karabağ, Suriye ve Libya’da sert gücünü de kullanmasıyla, ülkenin uluslararası sahnedeki görünürlüğü ve itibarı arttı. Bugün bölgesel ve küresel meselelerin çoğunda Türkiye’nin ismi öne çıkıyor. Afganistan’da Kabil havalimanının işletilmesine talip olduktan sonra, Rusya-Ukrayna gerginliğinde de Türkiye’nin ara buluculuk yapması bekleniyor.

Türkiye, yaşanılan bütün sorunlara rağmen, NATO için olduğu kadar Avrupa Birliği için de artık vazgeçilmez ülke konumunda. İspanya Başbakanı'nın geçtiğimiz ay ülkemize gerçekleştirdiği ziyarette, "Türkiye'nin AB'nin bir parçası olmasını istiyoruz" ifadesi bunun en iyi kanıtı.

İçinde bulunduğumuz zorlu dönemin ardından, Türkiye’nin dünya sahnesinde eriştiği bu "vazgeçilmezlik" konumunun meyvelerini hep birlikte yemeye başlayacağız. "Sıfır sorun" politikasından bahsetmek için henüz erken olsa da, dış siyasetteki bu barışçıl rüzgârın esintileri hem iç piyasaya yansıyarak cebimizi rahatlatacak hem de hepimizin daha güvenli bir dünyada yaşamasını sağlayacaktır.