27 Aralık 1936. Mehmet Âkif Ersoy’un vefat tarihi. Bir cihan devletinin en uzun yüz yılının son çeyreğine tanıklık etmiş, Balkanların kaybedilişinin acısını yaşamış, Kafkasya sürgünlerinde ve tehcirinde Karadeniz’de boğulan kardeşlerinin çığlıklarından kahrolmuş, II. Meşrutiyet’in ilanına şahit olmuş; cihan devleti Osmanlının paylaşılmasına, esaret bölgelerindeki Müslümanların emperyalist güçler tarafından kardeşlerine karşı kullanılmalarını üzülerek görmüş, Millî Mücadele süresince Anadolu’yu karış karış gezerek mücadele etmiş, savaş meclisinin bir üyesi olarak mecliste bulunmuş ve genç cumhuriyetin doğuşu hikayesinin her anında bulunarak İstiklal Marşı’nı yazmış büyük şairin ölüm yıldönümü.  Bütün bu yaşanmışlıklardan sonra da takibe uğramış, gölgesine basan hafiyenin sahiplerinden tedirgin olmuş ve maruz kaldığı uygulamalardan yaşadığı büyük hayal kırıklıkları ve vefasızlık neticesinde gönüllü sürgünlük hayatını tercih ederek Mısırlı dostlarına göç eder, Mısırda ‘ilim ile inziva arasında’ hocalık yaparak hayatının son yıllarını yaşamış abide bir insanın, vefatında dahi vefasızlığa mahkûm edilmiş şairin ölüm yıl dönümü.

2021 yılı 'Mehmet Akif ve İstiklal Marşı Yılı' olarak ilan edilmişti. Akif’i anlama ve doğru bir zemine oturtma çalışmalarından çok, hamaset, “görünme ve gösteri”den haz alanların gösterilerinin malzemesi yapıldı. Kimileri bir ideolojik çerçeveye yaslayarak köpürtürken birileri de aynı ideolojik gerekçelerle ateşe vermeye çalıştı. Oysa Akif İslamcılığın bir parçası olarak Sebilürreşat’ı çıkarınken de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olurken de, Abdulhamit’e karşı çıkarken de, Necit Çölleri’nde devleti adına güneşte kavrulurken de, Berlin’de Müslüman esirlerle görüşürken de, Millî Mücadele saflarında can siperâne Anadolu’yu gezerken de tek bir ideolojik tanımlamaya sığmayacak kadar idealist bir fikir adamı ve vatanperverdi. Âkif, sadece Âkif olarak her türlü saygıyı hak eder.

Âkif hayatının her safhası kayıtlı istisna insan neslinin tipik bir örneğidir. Hoca olarak, dergici olarak, şair ve mücadele adamı olarak kayıtlı bir kişidir. Hayatını belirleyen ve karakterinin bir parçası olan ‘inançlı, dosdoğru, sözünün eri, ahlâk ve ilkelerine sâdık’ adam oluşu konusunda muhalifleri bile ittifak etmiştir.

Safahat üç büyük dönemin ve ideallerinin tutanağıdır. “Asım’ın Nesli” ideal nesil güzellemesinden çok bir toplum analizi, kişilikler çözümlemesi, hiciv ve ironi ile örülmüş büyük bir tahkiyedir.  “Asım”da iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış, Doğu ve Batıyı iyi bilen karakterli, ahlâklı, kişilik sahibi, vatanı, milleti ve dini için her türlü fedakarlığa hazır bir nesil tasavvuru anlatılırken; Doğu-Batı analizi, içinde yaşadığı toplumun çelişki ve zaafları da bütün çıplaklığı ile anlatılır. Tembellik ve atalete dikkat çekmeden de duramaz. “Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!” diyen Akif’i en iyi Akif anlatır.

“Fransız’ın nesi var? Fuhşu bir de günahı;/Kapıştı bunları yirminci asrın evladı!/Alman’ın nesi var? Zevki okşayan birası;/Unuttu ayranı bunağa döndü kahrolası!/Heriflerin, hani dünya kadar yenilikleri var;/Ulumu var, edebiyatı var, sanayi var/Giden bir avuç olsa getirse memlekete/Döner muhitimiz elbet muhit-i marifete.”

Akif, Kur’an ahlakının gereği olarak hayatı boyunca mütevazı yaşadı. Hiçbir zaman kendisini başkalarından üstün görmedi ve insanları ötekileştirmedi. Haksızlık ve zulüFm karşısında susmadı: ”Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;/Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem” dizelerinde de bir ilkeler manzumesi ortaya koyar.

“Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;/Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!” Âkif, hayatının her deminde Âkif olarak yaşadı. Devirlere ve dönemlere göre kimlik değiştirmedi. Bağımsız yaşamanın anlamı, bağımsızlığı bağımsız ve ahlaklı yaşamaktı. Birinin, birilerinin kontrolünde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdi. “Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!” dizesiyle biten İstiklal Marşı’nı da sadece en büyük ilkesi olan bağımsızlık için yazarken “Hakk’a tapma”nın özgürleştirici ilkesine de dikkat çeker.