İster “ Yeni Dünya Düzeni” deyin, ister başka bir şey…

Alıştığımız dünyadan koparılıp başka bir dünyaya alıştırılıyoruz.

Gerçi ‘’New World Order-Yeni Dünya Düzeni’’ projeleri yeni değil. Tarihin çeşitli safhalarında yeni bir dünya için türlü sosyo-politik tezgâhlar kurulmuş. ‘’The Great Reset-Büyük Sıfırlama’’ siyaseti, devirden devire bin bir maske değiştirerek insanlık sahnesindeki rolünü vahşice oynamış.

‘’Bunlar hep komplo teorisi’’ diye kibirli tafralar atmak gerçeği değiştirmiyor.

Her zamanın bir Yeni Dünya distopyası, her dönemin bir ‘’sıfırlama’’ şablonu var.

Yalnızca silahlar ve menfaatler değişiyor…

Türkiye’yi bu karanlık dünyadan bağımsız düşünmek akıl işi değil.

Pandemi bahanesiyle oynanan global (sit-com)lar, sadece gıda sektörüyle sınırlanmayan tedarik zinciri problemleri, iklim değişikliği tiyatroları, enerji sahasındaki dev kırılmalar, maden piyasasındaki dengelerin alt üst olması, ‘’toplumsal cinsiyet’’ kılıfındaki sinsi propagandalar, LGBT+ rezaletleri, ‘’yapay et’’ fantezileri, vesaire…

Tüm dünyanın ve dolayısıyla Türkiye’nin de dibine kadar hissettiği bu korkunç baskı; kolektif bir sebep-sonuç silsilesinin mahsulü…

Kafasında ütopik bir Batı hayali kurup hayran hayran o hayali seyredenler; bu hakikati kabul etmeyip, her şeyin suçunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atsalar da vaziyet ortada.

İçinde bulunduğumuz kaos, ahmak turnusolü olan ‘’manda yoğurdu’’ siyasetiyle çözülebilecek bir şey değil.

Yeni Dünya’da ‘’ulusal’’ blokların, sıcak veya soğuk kutupların konvansiyonel kavgalarına yer yok. İmparatorluklar çağını milliyetçi ideolojiler ve ayak takımı demokrasileriyle bitiren oligarşik sermaye bundan da ‘’sıkıldı’’.

Uyduruk dil ile malumu ilan edersek; ‘’küreselci’’ ve ‘’ulusalcı’’ yapıların giriştiği kanlı savaşta sürüklenip gidiyoruz.

Global vesayet odakları, hayatlarımızı rehin almış durumda.

Kolları her tarafa uzanıyor.  En sıcak misallerle Macaristan ve Sırbistan’da başaramadıklarını, Pakistan’a çevirmek istedikleri Türkiye’de başarmak istiyorlar. Adım adım inşa ettikleri ekonomik daralma, onlar için en kullanışlı manipülasyon zemini şu anda. Yirmi yılda ‘’kitle iletişim araçları’’ ile besleyip büyütülen robot nesillere, kürre-i arza saldıkları ‘’altılı ganyan’’ları sevdirecek ve ümit bağlatacak ne varsa; başarıyla gündem yapıyorlar.

İçinde sıkıştığımız portreyi kabaca şöyle tasvir edebiliriz:

Anglo-Sakson Siyonizmi’nin arka planda takıldığı, Amerika, Çin ve Rusya’nın ise ön planda birbirini ısırdığı ‘’sıkıcı’’ bir dünya yerine; Bill Gates ve şürekâsının teknoloji oklarıyla yeni hudutlar çizmek istediği ihtişamlı bir dünya…

Göz boyası özgürlükler ve akıl uyuşturucu inovasyonların şirinleştirildiği bu global korku kodesinde nefes almaya çalışıyoruz. Buradan kurtulup ‘’temiz hava’’ almak çok zor. Çünkü anahtarın elimizde olduğuna inandırıldık. Yıllarca kendimizi bu kodese kilitlemek ve kapıyı asla zorlamamak için eğitildik. Sahtelikten çıkıp hakikate yol arayanları cehaletle suçluyor, bizi hapseden zorbaların sağlığımızı, cebimizi ve huzurumuzu düşündüğünü sanıyoruz.

Kötünün yerine daha kötüyü seçmeyi ‘’akılcılık’’ zannediyoruz.

‘’Muhalefet’’ hapıyla bize yutturulan tüm o ucuz numaralar, girdabına saplandığımız bu halüsinasyon evreninin bir parçası…

Dansöz gibi kırıtıp şarkı söylemekle meşhur olan, başarısız taklitler ve kalitesiz filmlerle para kazanan, tüm sanat(!) hayatı boyunca tek bir tecavüz sahnesiyle hatırlanan cahil tiplerin; kanaat önderliğine soyunup salak salak konuşmaları bizi aydınlatmıyor yani.

Sadece, peşlerine takılan trol ordularını etkileyip, tasmalarını tutan sponsorlara yaranıyorlar.

Biz de maalesef, dayatılan ‘’demokrasi’’ anlayışı çerçevesinde tahammül etmek zorunda kalıyoruz…