Singapur, İsviçre, Almanya, Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya dünyanın kamu gelirlerine göre en az faiz ödeyen ülkeler arasında yer alıyor. Toplam borçlarına kıyasla bu ülkeler sağladıkları istikrar, düşük faiz ve üretim kapasiteleriyle global düzeyde daha az faiz ödemesi gerçekleştiriyor. Özelikle Almanya kamu borçlarına kıyasla çok düşük oranda faiz ödemesi yapıyor. Kamu gelirlerinin büyük kısmını yatırım, üretim, sağlık ve eğitim gibi alanlara aktarabilen bu ülkeler kişi başı gelirde dünyanın en yüksek rakamlarına sahipler. Sri Lanka, Brezilya, Hindistan, Meksika, Bangladeş, Ürdün, Güney Afrika ve Kolombiya ise kamu gelir ve bütçelerine kıyasla dünyada oransal açıdan faize daha fazla kaynak ayırıyorlar. Benzer durum ABD hükümeti için de geçerli. ABD’nin kamu borçları 38 trilyon doları aşarken mevcut borçların faizini ödemek için yılda 1,2 trilyon dolarlık kaynak transferi yapılıyor. Toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 20’si borçların faiz ödemesine gidiyor. Eğer ABD’deki borçlanma böylesine devam ederken faiz ödemeleri toplam kamu gelirlerinde daha büyük oranda yer kaplayacak. Böyle bir durum global ekonomi ve ticaretin ödeme aracı olan doların geleceğini tartışmaya açıyor. Alternatif girişimleri ortaya çıkarıyor fakat henüz doların global konumunu sarsabilecek bir para birimi veya sistem başarılı olamadı.

Dünya ticaretinde ödemelerin yüzde 90’dan fazlası ABD doları üzerinden gerçekleşiyor. Küresel merkez bankalarında tutulan 12,5 trilyon dolarlık rezervin yüzde 65’e yakını ABD dolarından oluşuyor. Ticari ödemelerde kullanılan SWIFT sisteminin merkezi ABD’de bulunuyor. Global ticaretin en büyük aktörü olan ABD aynı zamanda küresel ekonominin birinci iktisadi büyüklüğüne sahip ülkesi. ABD’de yaşanabilecek herhangi bir gelişme bu nedenle sadece bir ülkeyi değil tüm dünya ekonomisini ters yüz edebilir. Ülkenin borçlanma düzeyinin anlaşılması için 2020-2025 döneminde ABD’nin toplam kamu borçlarındaki artış eğilimine bakılabilir. 2020’de ABD hükümetinin toplam kamu borcu 27 trilyon dolar iken günümüzde bu rakam 38,2 trilyon dolara çıktı. 5 yıl gibi kısa bir sürede borcu 11 trilyon dolar artan ABD hükümetinin ödediği faiz miktarı da 1 trilyon dolar sınırını geçti. Borçların faizine ödenen miktarın büyüklüğünü anlamak için İsviçre’nin bir yıllık toplam milli gelirinden daha büyük bir rakam ABD hükümeti tarafından kamu borcunun faizine ödeniyor. Faize ödenen miktar toplam borcu azaltmaz iken borçlanma ihtiyacı artan maliyet ve faiz nedeniyle daha fazla yükseliyor. Yeniden başkan seçilen Trump yolsuzlukla mücadele ve ticari tarifeler üzerinden artan borç ve faizlere çözüm bulmaya çalıştı ancak başarılı olduğunu söylemek pek mümkün değil. Buradan hareketle akıllara şu soru geliyor borçlanmak için neden faiz ödeniyor ve faizler geçmiş yıllara kıyasla neden yüksek.

Faiz ödemesi enflasyon, paranın değeri ve risk gibi farklı etmenler nedeniyle ödenen ve kapitalist sistemin önemli bileşenlerinden biri. Devletler için de benzer bir durum geçerli. Kamu bütçe giderlerini finanse etmek ve yatırım yapabilmek için borçlanma yoluna gidiyor. Borcun geri ödenmesinde ise bir kar şekilde faiz ödemesi gerçekleşiyor. Kapitalist sistemin güvencesi olan mevcut yapı bankacılık yapısının da temelini oluşturuyor. Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla rakipsiz kalan faizle ödeme sistemi günümüzde daha da kuvvetlenmiş vaziyette. Yapılan neredeyse her yatırım kararı ve ödeme seçeneğinde faizden kaçınmak mümkün değil. Sonuç olarak kamu veya bireysel borçlanmalarda faizden kaçınmak için bir sistem yaratılmış değil. İran, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde İslami bankacılık girişimleri olsa da liberal faizci sisteme alternatif üretilmiş değil. Ancak faizlerin negatif olduğu ülkelerde (İsviçre ve Japonya) faizden kaçınmak ve masraflarla hareket etmek mümkün.